Sosyal
medya denilen internet paylaşım ağları insanımızın vazgeçilmezleri oldular.
Sayelerinde bilmediklerimizi biliyor, görmediklerimizi görüyoruz. Öyle ki
bunların yüzünden akıllı(!) telefonlara bakalım derken kazaya kurban gidenlerimiz bile var. Neyse, konumuz
sosyal medyanın faydası yada zararını ölçüp biçmek değil. Bu satırların yazarı
olan kişi de sosyal medyadan asgari biçimde yararlanmaya çalışan birisidir.
Sayfama düşen bir paylaşımda “Selçuklu
Torunları” diye bir gruptan bahsediyordu. İlgimi çekti, biraz bakayım dedim.
Kimdir bu Selçuki yiğitler, dertleri nedir, kimdir, ne yer, ne içer, kimi
sever, kimi döver diye… Bir başka paylaşımda da “Osmanlı Oğulları” vardı. Dur
bakalım daha neler çıkacak diyerek araştırmalarım devam ettim. Karşıma bu sefer
“Karaman Oğulları” çıktı. Ardından “Germiyan Oğulları”… İşte budur dedim. İşte
budur! Sosyal medyada bir oğul furyası almış yürümüş. İnanın çok alındım bu
hale. Kızdım kendime. Neden Kudret Oğulları yok diye!
Kim yada ne
oldukları aslında hiç önemli değil bunların. Kendilerine göre sosyal medyada
veya başka yerlerde öne çıkmaya çalışan birkaç heyecanlı genç olarak görüyorum
ben bunları dememi beklemeyin! Kim
olduklarından ziyade kime hizmet ettikleri önemli. Belki farkındalar, belki
değil. Kime hizmet ettiklerinin bilincindeler mi bilmiyorum ama, kökü dışarıda
yerlere hizmet ettikleri açık!
İnterneti faal olarak kullanan birisiyim.
Attığım adımıma dikkat ederim. Çünkü vereceğim yanlış bir bilgi, yazacağım
yanlış bir yorum birilerinin vebalini üstüme yükleyebilir!
Osmanlı,
Selçuklu, Germiyan, Karaman, Gazneli, Oğuz Yabgu, Kırgız, Sülemiş, Alka Evli…
Hepside Türk devletlerinin yada boylarının ismi. İçlerinde bir tane Farsi var
mı? Ya bir tane Çinli? Veya Nemçeli? Hepsi de Türk boyu ve devleti. Bizim
insanımız belki farkında, belki de değil ama bu şekilde kendilerine isim verip
hava atacağım derken, bin yıldır birilerinin yapamadığı mikro milliyetçiliği
yaparak Türk Milletinin ayrışmasına neden olduklarını bilmeleri gerekiyor.
Öncelikle
millet neye denir, bodun, boy neye
denir, sülale, aile neye denir bilmeden ortalık yerde arzı endam ederseniz,
cehaletinize gülerler. Oğuş (aile), Uruk (sülale), Boy
( klan), Budun (Ulus, boylar birliği) ve en
nihayetinde Millet (Bodun, ulus birliği) ve bunların oluşturduğu il yani devlet
Türk Milletinin tabandan tavana yapısını anlatır. Eğer siz bunları bilmeden Osmanlıcılık,
Selçukluculuk yapacağız derseniz kargalar bile güler!
Asıl dikkat edilmesi gereken sorun;
birilerinin özellikle çıkardığı bu gibi uydurma akımların binlerce senedir
millet birliğini sağlamış olan aziz milletimizin parçalanmasına yönelik
çalışmalara verdiği üstü örtülü destektir ki, tehlikenin büyüğü buradadır.
İlk
olarak 28 inci Amerikan başkanı Thomas Woodrow Wilson (1856-1924) tarafından
ilan edilen meşhur Wilson Prensipleri güya milletlere (özellikle Osmanlı
içindeki Gayrı Müslim unsurlara) self determinasyon hakkı verilmesini
öngörmekteydi. İşin garip ve bir o kadar
da acı tarafı şudur ki, Wilson Prensipleri olarak dünyaya deklare edilen bu on
dört madde ne hikmetse Rusya, Fransa, Avusturya
ile alakalı maddeler bu devletlerin toprak bütünlüklerinden bahsederken
mesele Osmanlı yani Türkiye'ye gelince bir anda "İnsan Hakları
Havarisi" kesilmekte, Osmanlı yani Türk ülkesinin parçalanması için harita
çizmektedir. İşin garip ve acı olan tarafı şudur ki, millet olarak adı bile
geçmeyenler yada bir milletin boyu durumundakiler bile ülkenin parçalanması
için teşvik edilmektedir!
Wilson Prensipleri
olarsak dünyaya ilan edilen ve gerçekte Amerika Birleşik Devletlerinin kurmak
istediği "Yeni Dünya Düzeninin" bir ayağı olan bu doktrin Anadolu
bozkırında yanan İstiklal ateşi ile tarihin karanlık koridorlarında tıpkı
Sevrés Antlaşması gibi kaybolup gidecektir. Ama ne Amerika Birleşik Devletleri,
nede büyük ağabeyi Britanya İmparatorluğu Türk Milleti üzerindeki emellerinden
vazgeçmeyeceklerdir!
Truman
Doktrini ve Marshall planları ile ülkemize yerleşen, güya yardım eden müttefik
ABD Nixon ve Kissinger doktrinleri ile
yeni bir dünya düzeni kurmak adına gerek orta doğuda ve gerekse dünyanın başka
bölgelerinde aktif olarak faaliyete geçmiştir. Özellikle dış işleri bakanı Henry Alfred Kissinger Amerikanın
dünya gücü olması için kendi adını taşıyan bir doktrin ortaya koymuştur ki bu
doktrinin en can alıcı yeri "Bölgesel
yada devletler içerisinde mikro milliyetçiliğin ön plana çıkartılmasına
yardımcı olunarak ulusların kendi kaderini tayin haklarının olduğu bilincinin
oluşturulması gerektiği" hususudur ki, bu sadece federal yada çok
uluslu devletleri değil ulus-devlet esasına dayanan devletleri bile tehdit
etmektedir. Bunun en bariz örneklerini
adı bahar ama aslında cehennem ateşi olan Arap ülkelerindeki ayaklanmalarda
gayet açık bir şekilde görülmüştür.
Saddam Hüseyin'i Kuveyt'i işgale
gönderen güç ile, Irak'ı paramparça eden güç aynıydı. Libya'da Kaddafi'yi
ortadan kaldıran güç, bu gün aynı ülkede iç savaşı destekleyen güçtür. Yemen'i
kabileler boyutunda parçalayanlar acaba oradaki bir kaç kabile şefimidir?
Tunus, Fas ve Cezayir'de ortaya çıkan aşiret savaşları acaba hangi düşüncenin
mahsulüdür? Daha dün Cemal Abdül Nasır, Muammer Muhammad Abu Minyar el-Kaddafi, Hafız Esed,
Saddam Hüseyin Abdülmecid El-Tikriti gibi Arap milliyetçisi liderlerin önderlik
ettiği ülkeler bu gün parçalanmanın eşiğinde, hatta Libya ve Irak parçalanmış
durumda. Neden mi? Onlarda birileri bir kabilenin, öbürleri öbür kabilenin
derdine düşüp asli unsur olan millet kavramını unuttukları için! Bu gün Libya,
Suriye, Yemen gibi ülkelerde meydana gelen bütün ayaklanmaları dikta
rejimlerine karşı gelindi anlamında yorumlamak yanlıştır. Bu ayaklanmaların
temelinde daha kolay yönetilebilir coğrafyalar ve uydu devletçikler yaratmaya
çalışan “Büyük Patron” tarafından 95 yıl önce sahneye konulan oyun yatmaktadır.
Bu
kanlı ve sıcak coğrafyada Türkiye Cumhuriyeti adeta barış ve istikrar adası
konumunda iken, özellikle birileri 2 inci paylaşım savaşından sonra bu adanın
ortadan kaldırılması için yoğun bir çaba sarf etmişler, bunun için türlü
senaryoları sahnelemekten geri durmamışlardır. Masum öğrenci hareketleri olarak
başlayan üniversite olaylarının nasıl bir anda ülkeyi kaosa götürecek derecede
anarşi ve terör havasına soktuğunu hatırlayın. Ülkeye ne zaman tam demokrasi
geldi denildiği anda paletler altında ezilen hak, hukuk ve adalet kavramlarını
hatırlayın. İnançları nedeniyle öldürülen insanlarımızı, yakılan aydınlarımızı
hatırlayın. Ziverbey, Zihni Paşa
köşklerinde neler yaşandığını hatırlayın. Elbette bunlar kendiliğinden
ortaya çıkmış olaylar değildir.
Emperyalistlerin
tek bir isteği vardır; daha çok kazanım, daha çok köle! Bunun için küçücük
kıvılcımları söndürülemez yangına çevirmekten asla kaçınmazlar!
1994 Ruanda
örneği hala karşımızda duruyor. Her ikisi de aynı kökten gelen Hutu ve Tutsi
kabilelerinin arasında ortaya çıkartılan husumetin bilançosu çok ağır olmuştur. Birbirini boğazlayan aslında aynı köklere sahip ama sadece birisi iyi tarım yapar, öbürü iyi
hayvan yetiştirir diye emperyalist Belçika tarafından aralarına ayrılık
tohumları ekilen iki kabileden hayatını
kaybeden insan sayısı 1
milyon 74 bin17 kişidir. Peki neydi bu
insanların sorunu? Hangi ırki ayrılıklara gerekçeydi bunca insanın ölümü? Cevap
çok basit; siz ne kadar aynı kökten gelirseniz gelin, hürriyetin kıymetini
bilmiyorsanız, sizden korkanlar sizin için yeni düşmanlıklar bulmaktan geri
kalmayacaktır! Öyle ki aynı soydan geldiğiniz insanları karşınıza düşman
diyerek dikmekten çekinmeyecektir!
Mikro milliyetçilik çok tehlikelidir ve
tıpkı pimi çekilmiş el bombasına benzer. Fazla oynadığınız taktirde elinizde
patlar! Sırf ebedi önder Atatürk ve kurduğu Cumhuriyetten intikam almak gayesi
ile birilerinin ekmeğine yağ sürerseniz, gün gelir başınıza PEŞTAMAL oğulları
gelir ki; öz yurdunuzda garip, öz yurdunuzda parya olursunuz! Buna benzer uydurma
oğul, uşak, torunlara şunu söylemek istiyorum; Selçuklu Devletini kuran boyun adı KINIK,
Osmanlı Devletini kuran boyun adı da KAYI boyudur. Bir kez daha düşünmenizi
salık veririm!
Son sözüm de şudur; siz kimin oğlu, evladı,
torunu olursunuz bilemem ama biz adı Türk olan Oğuz Atanın soyundan, ebedi
önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün evlatları ve Türkiye Cumhuriyetinin
bekçileriyiz!
Ne mutlu
TÜRKÜM diyene!