Güzel Türkistan sana
ne oldu?
Seher çağında güllerin soldu
Çemenler berbad, kuşlarda feryad
Hepsi bir mahzun olmaz mi dilşad.
Bilmem niçin kuşlar ötmez bahçelerinde?
Seher çağında güllerin soldu
Çemenler berbad, kuşlarda feryad
Hepsi bir mahzun olmaz mi dilşad.
Bilmem niçin kuşlar ötmez bahçelerinde?
Doğu
Türkistan adında bir ülke vardır, bilir misiniz? Duymuşluğunuz var mıdır? Belki
Mısır yada Filistin kadar bilmezsiniz, anlatayım size neresidir Doğu Türkistan
diye…
Kocaman bir ülkedir burası, 1.828.418 km2 dir. 600
bin kilometre karesi çöldür, 91 bin kilometrekaresi ormandır. Batıda Pamir
Platosu’ndan Çin’e kadar uzanan Tanrı Dağları; Doğu Türkistan’ı Tarım Havzası
ve Çungarya Havzası, olarak ikiye ayrılır. Tanrı Dağlarının yüksekliği 4.000
metre civarındadır. Bu dağların en yüksek tepesi olan Han Tanrı Tepesi’nin
yüksekliği, 7.439 metreye ulaşır. Bu dağların eteklerinde oldukça müsait
otlaklar, hayvancılığa elverişlidir.
Tarih
boyunca Türklerin yerleştiği bir alan olan Doğu Türkistan; Çin, Tibet, Moğol ve Türklerin mücadele alanı
olmuştur. Büyük Hun kağanlığından bu tarafa Türklerin vatanı olan Doğu
Türkistan emperyalist Çin’in daima sömürü hedefinde olmuş, 1750 den itibaren
Türk Moğol İmparatorluğunun bitmesiyle bu amacına ulaşmıştır. Çeşitli
dönemlerde (kırk civarındadır) çıkartılan isyanlar, Çin yönetiminin her zaman
başını ağrıtmış, isyanları bastırmak için insanlık dışı uygulamalara başvurmak
Çin devletinin adeta alışkanlığı olmuştur.
1949 yılına kadar halkının %90 ı Uygur
Türkü olan bu iç Asya ülkesi, Uygur Türkçe’sinde Şarki Türkistan adıyla anılır.
Kızıl Çin tarafından işgal edildiği günden bu güne kadar sistematik bir biçimde
burada yaşayan Türk nüfus asimile edilmeye çalışılmış, halk baskı ve zulümle
sindirilmek istenmiştir. Öyle ki; Türk erkekleri zorla çalışma kamplarına
gönderilirken, Türk nüfus özellikle Çin’in iç bölgelerine sürülmüş, Han Çinlileri
Doğu Türkistan’a yerleştirilerek Türkler lehine olan demografik yapının
değişmesi devlet politikası olmuştur. Çünkü Çin devletinin korkusu Türklerdir!
Eğer Doğu Türkistan’da çığ kopar, bağımsızlık ateşi yanarsa o vakit Çin diye
bir devletin kalmayacağını çok iyi biliyorlar! Çin Komünist partisinin
başındaki birkaç mutlu azgın azınlık Çin devletinin yıkılması ile 1949 dan beri
sürdürdükleri zulüm ve işkencenin hesabının sorulacağını çok iyi bilmektedir.
İşgal
edildiği 1949 yılından bu tarafa Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık ayıbı daha
önceleri faşist Çin yönetiminin baskısından kaçarak kurtulanların anlatımları
ile biliniyordu. Ancak 1990 lı yılların sonundan itibaren Hitler’in ruhuna
rahmet okutan Çin faşizmi ve işkencesi artık daha net bir biçimde görülmekte,
kör, sağır, dilsiz dünya kamuoyu Doğu Türkistan’da yaşananları daha iyi
görebilmektedir. Gerçekten Doğu Türkistan konusu ortaya çıkınca dünya kamuoyu
üç maymunu oynamaktadır. Nedeni çok basittir aslında; çıkar ilişkisi! Bu gün
dünyada medeni(!) olduğunu söyleyen bütün devletler ve uluslar arası örgütler
faşist Çin yönetiminin Doğu Türkistan’da yaptığı zulmü gayet net görmelerine
rağmen ses çıkarmamaktadırlar.
Kimsenin acısını bir başkasının çektiği acı ile
kıyaslayacak değilim. Ancak bu gün yaşananları gördükçe daha iyi anlıyorum ki
medeni(!) dünya için sömürülecek halkların haklarına egemen devletlerin
tecavüzleri hiç önemli değildir. Çünkü dünya güçlüden yana, güçlünün
yanındadır. Hele hele mesele ABD, Rusya, İsrail, Çin, Fransa, Almanya olunca dünya
kör, dünya sağır, dünya dilsiz olmaktadır! İsrail Filistin’i bombalarken BM’den
tek bir kınama metni çıkmaz, ABD Irak’ta 1,5 milyon insanı katlederken bırakın
kınama metnini ağzını açan olmaz, Fransa Ruanda’da 800 bin kişinin ölümünden
sorumlu olur kimse bu nedir diye sormaz. Rusya Çeçenistan’ı yerle yeksan eder,
kimse bu ne haldir demez!
Örnekler burada
sayfalara sığmayacak kadar çok. Dediğim gibi, kimsenin acısını bir başkasının
ki ile kıyaslayacak değilim. Ancak; Doğu Türkistan’da sistematik bir biçimde
katliamlar yaşanırken (En son aldığım bilgi, oruç tuttuğu için 18 Müslüman Uygur
Türkü katledilmiş, Allah rahmet eylesin.) keyfi tutuklamalar, keyfi sürgünler,
keyfi kürtajlar yapılırken, Müslüman Uygur kızları ÇKP emri ile tecavüze
uğrarken, Müslüman Uygur erkekleri çalışma kampı adı altında toplama kamplarına
kapatılıp akibetleri meçhul olurken dünyanın bu kadar sessiz kalması, olayları
görmemesi, feryatları duymaması ancak ve ancak kendisine medeni(!) diyen
devletlerin iki yüzlülüğünden kaynaklanmaktadır.
Hatırlarsınız, İsrail devleti Filistin’i bombalarken bir
kınama metni hazırlanıyor, BM Güvenlik Konseyinin önüne geliyor. Hayret ki;
öneriye kabul oyu vereceği sanılan Çin temsilcisi çekimser kalıyor, öneri
ABD’nin vetosu ile akamete uğruyor. Tam bu esnada bir bakıyoruz 110 yıllık
Uygur lisesi hiçbir gerekçe gösterilmeden ÇKP emri ile kapatılıyor! Medeni(!)
dünyadan tık tok! Faşist Çin devleti Doğu Türkistan'da nükleer deneme yapar, ne
yeşil barışçılar, ne yeşiller, ne nükleer karşıtları görülmez ortalıkta! Yoksa
Doğu Türkistan dünyada değil de uzayda mı? Hakikaten merak ederim bütün bu
aymazlık karşsında!
2009 yılında
Türkistanlı Uygurlara Han Çinlileri saldırıyor. Mesele nedir? Güya 6 Uygur işçi
2 Çinli kadına tasallut ediyor. Bunun üzerine Han Çinlileri Uygur Türklerine
saldırıyor. Faşist Çin rejiminin resmi
açıklaması 2 Uygur Türkü’nün öldüğü şeklinde. Oysa yerel kaynaklar bunun çok
daha fazla olduğunu belirtiyor. Olay nerede geçiyor sizce? Urumçi’de mi? Kaşgar,
Turfan, Karamay, Gulca? Yarkent veya Hotan? Hiç birisi değil… Olayın geçtiği
iddia edilen yer Urumçiye 4054
km uzakta güneyde bir yer; Çin’in Guangdong eyaletinin
Shaoguan şehri. Ne alaka diyebilirsiniz;
ama devlet eliyle terör illaki Gazze’de olduğu gibi uçakları yada tankları
üstünüze salmakla olmuyor! Bazen yerel grupları örgütleyerek de olabiliyor.
İleriki günlerde resmi ağızdan böyle bir tecavüz olayının olmadığı, yalan haber olduğu resmi olarak açıklanıyor. Bu olayların
sonucunda Çin devletinin resmi açıklamalarına göre 197 kişinin öldüğü, 1721
kişinin yaralandığı yolunda açıklama yapılırken Dünya Uygur Kongresi ölenlerin sayısının bin hatta 3 bin civarında
olduğu, pek çok Uygur Türkünün devlet eliyle bilinmeyen bir yere götürüldüğü ve
akibetlerinin meçhul olduğunu açıklıyor. Peki
bütün bu olaylar yaşanırken, medeni (!) batı ne yaptı sizce? Söyleyeyim; derin
endişe duydular efendim!
Kahire’de Rabia meydanında Ehvan-ı Müslimin
(Müslüman kardeşler) hareketinin liderlerinden Muhammed Biltaci’nin kızı Esma
Mısır ordusu tarafından öldürülünce ülkemizde ve pek çok İslam ülkesinde dört parmaklı vatandaşlar El Sisi ve darbeci
yönetimi protesto etmişlerdi. Bakıyorum Doğu Türkistan ve Uygurlar konusunda
bırakın dört parmağı, serçe parmağını oynatan yok ortalıkta! Ne anlı şanlı İKÖ
(İslam Konferansı Örgütü), ne Arap Birliği, ne Birleşmiş Milletlerdeki Müslüman
misyondan tık yok! Sahi bunların parmakları mı koptu acaba?
Son sözü halk ozanı Arif Şirin'e bırakıyorum;
Konuşsana Müslüman,
Hiç sesin duyulmuyor!
Yoksa Türkmen Türk diye,
Ümmet mi sayılmıyor?
Hiç sesin duyulmuyor!
Yoksa Türkmen Türk diye,
Ümmet mi sayılmıyor?