238 sene
cepheden cepheye koşan, birilerinin sefahati için sefalet içinde can veren, bir
zamanların en zengin ve müreffeh halkı iken fakirliğe mahkum edilen bir
millet…öte yanda Arap çöllerinde, Allahüekber Dağlarında, Çanakkale’de ve adını
bile duymadıkları Galiçya’da Türk Milletinin evlatları sarı ekin başağı gibi dökülürken küpünü dolduranlar.
Emperyalistlerin yüzlerce yıldan beri
beklediği fırsatın doğması. Cihan İmparatorluğunu dirilteceğim derken bitirilen
bir millet, bu milleti diriltme derdindeki üç beş maceraperest subay ve birkaç
çapulcu kuvvacı… 23 Nisan 1920 Cuma günü Anadolu’daki resim budur.
Türk Milleti
yanmış, bitmiş, direnme gücü yok edilmiş, köle olacak ya da direnenler iç
Asya’ya sürülecek veya yok edilecektir. Emperyalist işgal güçleri için başkaca
bir resim çizilemez, başkaca bir söylem ve düşünce olamaz! Çünkü onlara göre
Türk Milleti yanmış ve külleri kalmıştır artık. Türk milletinin yüz yıllar boyu
tam bir itaatle boyun eğdiği Osmanoğulları Hanedanı kendi derdine düşmüştür.
Anadolu perişan, Anadolu işgal edilmiş, Anadolu yaralıdır. Her haneden birkaç
şehit, her haneden birkaç gazi vardır. Emperyalistlerin bin yıldır beklediği
fırsat doğmuştur artık.
Milletin ve vatanın üstünde ölüm bulutu
kabus gibi çökmüşken birkaç vatanperver kendi gayretleri ile işgal edilen vatan
topraklarını savunmak, en azından onurları ile ölmek derdine düşmüşler,
Milletin şeref ve haysiyetinin ayaklar altında kalmaması için çarpışmaktalar. Öte
yandan işgal edilen yerlerde düşmanı çiçeklerle karşılayan yerli Rumlar ve
Ermeniler ile işbirlikçi kanı bozuklar Türk Milletine kan kusturmaktalar.
Memleket ölüm, memleket zulüm, memleket kahır dolu…
13 Kasım 1918
de İstanbul işgal ediliyordu. 465 yıllık Türk başkentine yabancı askerler
giriyordu. İstanbul hükümeti işgal
güçlerini kızdırmamak adına her türlü tavizi vermekte, adı Türk olan her şey
yasaklanmaktadır. Ne kadar düşünür, aydın, asker varsa sıkı bir takiptedir. İngilizler
Türk aydınlarını ve askerlerini Malta adasına sürmekteler. Daha dün denecek
kısa bir zaman öncesi tebaamız olan Yunanlılar İzmir’e asker çıkarıyorlar,
Megalo İdea yolunda çok büyük bir adım atıyorlardı.
“Geldikleri gibi giderler!”
13 Kasım 1918
günü, kumandasındaki Yıldırım Orduları
Grubu Mondros Müterakesi gereği lağvedilen Mustafa Kemal Paşa geldiği
İstanbul’da Haydar Paşa garında Boğaza demirlemiş işgal zırhlılarını görünce “Geldikleri gibi giderler!” demektedir.
Yıllarını cephelerde geçirmiş bu büyük askeri bu şekilde konuşturan elbette çok
önemli bir husus vardır: Türk Milletinin esir olmayacağı, öldü, yandı, kül oldu
denildiğinde bile efsanevi Toğrul Kuşu misali küllerinden yeniden doğacağı
inancı! Çünkü bu büyük asker yıllarca cephelerde bir tek gerçeği görmüştür; Türk askeri ne zaman bitti denilmişse hep o
anda dirilmiş ve düşmanlarını öfkesinin ateşinde yok etmiştir!
Toğrul Kuşu
Türk mitolojisinde kutsal bir kuştur. Efsaneye göre Türk mitolojisinde doğaüstü
nitelikleri olan kızıl renkli devasa bir kuştur. Anka Kuşu'nu akla getirir.
Ölümsüzlüğü ve yeniden dirilişi simgeler. Her gün yeniden doğar. Anka Kuşu
diğer pek çok Dünya uluslarının mitolojilerinde de değişik adlarla mevcuttur.
Ancak Türk mitolojisindeki bu kuşun diğer mitolojilerdeki benzerlerinden en
önemli farkı tek başına olmayıp bir benzerinin hatta ikizinin bulunmasıdır. Konrul Kuşu, Toğrul Kuşu ile birlikte anılır.
Her ikisi de Anka kuşunun tüm niteliklerini barındırırlar. Toğrul Kuşu
yeraltına da inebilir. Atilla Han’ın ve bazı Oğuz boylarının bayraklarında yer
almıştır.[Mehmet
Bahaeddin ÖGEL-Türk Mitolojisi] Oğuz Kağan
ilk eşini, başında Tuğrul Kuşu olan bir ağacın kovuğunda bulmuştur. Macarlar
armalarında yer alan bu kuşa “Turul” derler. Yiğitleri kanatlarının altına alıp
yardım eder, ne isterse yapacağını söyler. Tüyleri sihirlidir, iki tüyünü birbirine
sürtünce zenci bir cin gelir ve üç dileği yerine getirir. Ufuk noktasının
ötesindeki sonsuz denizde bulunan kafdağının ardındaki karanlıkta yaşar.[Deniz Karakurt-Türk Söylence Sözlüğü]
İşte Mustafa
Kemal bu bilinçle Türk Milletinin Toğrul Kuşu misali küllerinden doğacağını
bilerek "Geldikleri gibi giderler!" diyordu boğazda demirli
zırhlılara! Çünkü O bu gerçeği Harbiyede yada Akademide değil, bizzat Derne'de,
Tobruk'ta, Bingazi'de, Conkbayırında, Anafartalar'da gözleri ile görmüştü. "Biz kişisel kahramanlıklarla
uğraşmıyoruz. Yalnız size Bomba Sırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim.
Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak...
Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına düşüyor, ikinci siperdekiler
onların yerini alıyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkül
ile biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en
ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler Kur'an-ı Kerim
okuyor ve Cennet'e gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler Kelime-i Şehadet çekerek
yürüyorlar. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike
değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebeleri'ni kazandıran
işte bu yüksek ruhtur." .[Ruşen Eşref-Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat]
23 Nisan 1920
Cuma günü Ankara'da toplanan askeri, memuru, tüccarı, din adamı, aşiret reisi,
teknisyeni, sağlık görevlisi 337 milletvekili Türk Milletinin küllerinden
doğuşu için el vermişti! Kalpaklısı, sarıklısı, feslisi hep birden Türk
Milletinin ve Türk vatanının kurtuluşu
için yemin etmişti. Onlar tarihin kendilerine yüklediği ağır sorumluluğun
farkındaydı. Onlar 238 senedir süren ricatın bitmesi için oradaydı. Onlar yüz
yılda neredeyse bitme noktasına getirilen Türklüğü diriltmek için oradaydı.
Milletin namusu, şerefi ve haysiyeti için oradaydı.
O gün Türkiye Büyük Millet Meclisini
toplayanlar tarihe tanıklık etmekten daha öteye, tarihi yazmaya gelenlerdi! O
gün yakılan İstiklal Ateşi sadece Türk vatanını ve Türk Milletini istiklaline
kavuşturmayacak, medeni(!) devletlerin boyunduruğu altında inleyen milyonların
prangalarını kıracak, milyonları özgürlük aşkı ile yakacaktır! Emperyalistleri "tanrılaştıran"
zihniyetlerdeki kelepçeleri söküp atacak olanlar 23 Nisan 1920 Cuma günü
Anadolu bozkırında KÜLLERİNDEN DOĞANLARDI!
“Memleketin alın yazısında biricik yetki
ve kudret sahibi olan Büyük Millet Meclisi, bu memleketin düzeni için, iç ve
dış güvenliği ve dokunulmazlığı için en büyük kefildir. Büyük milli dertler
şimdiye kadar ancak Büyük Millet Meclisi’nde şifa buldu. Gelecekte de yalnız
orada kesin önlemlerini bulabilecektir. Türk milletinin sevgi ve bağlılığı
daima Büyük Millet Meclisi’ne yöneldi ve daima oraya yönelmiş olacaktır.” Gazi
Mustafa Kemal ATATÜRK