Türkiye'de binlerce dernek,
vakıf, oda, düşünce kuruluşu var. Bunların hepside kendince bu ülkeye lazım ve
hatta şart olduklarını iddia etmekteler. Olabilir, herkes kendince haklıdır.
Kimsenin neden var olduğunu ya da olması gerektiğini sorgulayacak değiliz.
1970'ler
ve 80'ler çok hızlı değişimlerin yaşandığı, tabiri caiz ise dünyanın
değişmekten yerinde duramadığı yıllardı. Aynı değişim hızı 1990'lara
gelindiğinde daha çok ivme kazanmış, bireysel değişimler önce toplumsal
hareketlere ve arkasından bölgesel değişimlere dönüşmüştür. Bu dediğimiz
elbette birkaç satırın yazılması kadar kolay olmuş şeyler değildir. Her şeyden
evvel bahsettiğimiz değişimlerin olabilmesi için toplumların hazırlanması, daha
Türkçesi bazı şeylerin halka, bireylere ve hatta milletlere unutturulması,
insanların geçmişte erdem ve fazilet olarak gördüğü değerlerden kaçması
istenmiş ve yapılmıştır. Elbette bunlar o kadar basit olmamıştır. Şöyle ki; insanlar
yaptıkları geleneksel işlerden uzaklaştırılmış, gündelik basit işler bile yük
gibi gösterilmiştir.
Bu satırların yazarı Burdur ilinin bir dağ
köyünde doğdu ve büyüdü. Onun çocukluğunda köyünde yapılan pek çok şey önce
televizyonların, ardından bizzat toplumdaki mahalle baskısı neticesinde
unutuldu ya da unutturuldu. Küçük bir örnek; bizim çocukluğumuzda köyümüzde
yetim bulunmazdı. Çünkü köyden kimin anası veya babası ölürse ölsün köyümüz ve
köylümüz sahip çıkardı. Hiçbir zaman yetim ve öksüzler muhtaç edilmez, ne
ihtiyaçları varsa el birliği ile giderilir ve karşılığı kesinlikle beklenmezdi.
Ne zaman ki köyümüze televizyon girdi, o gün öksüz ve yetimler gerçekten garip
kaldı! Dün köylünün el birliği çeyizini hazırladığı, düğününü ettiği öksüz ve
yetimler sözüm ona devlet korumasına verildi, millet sırt çevirdi! Köyde kendi
ellerimizle hazırlayıp şehirdeki yakınlarımıza götürdüğümüz kese yoğurtlarımız
vakumlu yoğurtlara yenildi. Tarhana çorbamız hazır çorbalara, analarımızın
ördüğü yün çoraplar trikotaja yenildiler. Bütün bunlar özellikle ülkemize
yönelik ekonomik, sosyal ve kültürel emperyalizmin kısa vadede ortaya çıkan
etkileridir.
Özellikle
1990'lara gelindiğinde bir kısım insanımız geçmişle bağlarımızı kopartma
gayretinde olan kültürel değişimlere bilinçli bir şekilde karşı koyabilmek,
unutulmaya yüz tutan kültürümüzü yaşatabilmek için dernekleşme karar verdiler.
1994 yılına güneyin incisi Antalya kentinde kurulan Yörükler Derneği, yozlaşmaya efece karşı koyuşun, kültür
emperyalizmine zeybekçe duruşun ilk nüvesidir. O günlerde birkaç gönüllü ile
bir araya gelerek bu derneği kuran Abdullah Duman; "Yaptığımız iş hakikatte yel değirmenlerine karşı kafa tutmaktı.
Çünkü halkımız yoğun bir kültürel yozlaşma altındaydı. Biz özellikle Yörükler
Derneği adını seçtik. Zira Yörük Türk Milletinin yozlaşmamış, bozulmamış tarafıdır.
Yörük terimi ayrı bir boy ya da budun da değildir. Osmanlı devletinde
Kızılırmak nehrinin batısında kalanlara Taife-i Yörükan yani Yörük Fırkası,
doğusunda kalanlara da Taife-i Türkman yani Türkmen Fırkası denilmiştir. Oysa
her ikisi de köken olarak aynıdır. Türkün Oğuz boyunun farklı isim almış
halidir. Biz halkımızın unuttuğu değerlerini hatırlatmak, cihana örnek olmuş
hasletlerini tekrar canlandırmak için bu derneği kurduk. Hem kültürel hem de
sosyal ve ekonomik anlamda milletimizin bağımsızlığı temel hedefimizdir. Antalya'da küçücük bir kıvılcım olarak
yaktığımız ateş, bu gün Çağın Ateşine dönüşmüş, Yörük Türkmen teriminin basit
bir anlamı olmadığı, bu terimin temelinin Türklük olduğu insanımız tarafından
anlaşılmıştır!" diyerek gelinen
noktayı açık ve net bir biçimde ifade etmektedir.
Peki,
nedir Yörüklerin beklentileri? Ya da yirmi iki senede bir iken sayıları 314
olan Yörük Türkmen derneklerinin amaçları nelerdir? Siyasetleri nedir bu Yörük
Türkmenlerin? Karşılaştıkları zorluklar, aldıkları ödül ve taltifler nelerdir?
Devletten beklentileri, halktan istekleri nelerdir? Ne yer ne içerler? Ne yapar ne ederler? Demokrasi onlar için
nedir? Politikada yerleri nedir?
Evvel
emirde şunu çok iyi bilmek zorundayız ki; Yörük Türkmenler kanaatkâr insanlardır.
Devletin kendilerinin olduğunu bilirler. Devletin kanunlarına itaat etmek, her
konuda devletin yanında olmak onların kendilerine görev saydıkları bir haldir.
Yörük Türkmenlerin en büyük siyaseti Türk Milletinin varlığı ve Türk devletinin
devamlılığı için her türlü cefaya katlanmak, "Varlığım Türk varlığına feda olsun!" diyerek her
şeyinden vazgeçip Türklüğünden ödün vermemektir. Çünkü Yörük Türkmenlerin siyasetinin temelinde Türk Milletinin varlığı,
Türk Devletinin inkişafı ve devamlılığı yatar.
Yörük Türkmen demek Oğuz demektir. Oğuz
demek ise Türk demektir. Yörük Türkmenlerin tek bir siyaseti, tek bir amacı
vardır; kıyamete kadar milletimizin hür ve müstakil yaşaması! Bunun ötesine Yörük
Türkmenlerin kimse ile bir meselesi olamaz. Çünkü Yörük Türkmenler Türkün ulu
başbuğu Atatürk'ün "Arkadaşlar!
Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve
o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve
kuvvet asla bizi yenemez!" sözünü kendilerine amentü bellemiş, bu söz
üzerine asli ve kurucu unsuru olmaktan onur duydukları Türkiye Cumhuriyetini
ilelebet yaşatmaya ant içmişlerdir. Yörük Türkmenlerin kimseden bir ödül ya da
taltif beklentileri de olmamıştır.
Kuruldukları günden bu güne kadar
bütün Yörük Türkmen derneklerinin tek bir amacı olmuştur. Bu da unutulan milli kültürümüzün
hatırlanması, milletimizin binlerce yılda meydana getirdiği gelenek, görenek ve
ananelerinin yaşatılmasıdır. Hiç birinin de birlerinin iddia ettiği gibi
kavmiyet gütme amaçları, yeni bir kavim çıkartma gayeleri yoktur.
Ülkesi
ve devleti için seve seve canı başta olmak üzere tüm varlığını harcamaktan
çekinmeyecek olan Yörük Türkmenler “Hizmet, Külfet,” noktasında nasıl en önde
koşuyorlarsa, nimet noktasında da devletin kendilerini unutmamasını da
istemektedirler. Bunun için de kendilerine ayrımcılık yapılmasını değil,
herkese eşit davranılmasını talep etmektedirler. Başarılı Yörük Türkmen
bürokratlarının önünün sudan sebeplerle kesilmemesini, atama ve
görevlendirmelerde liyakate önem verilmesini istemektedirler. Hali hazırda
göçerlik geleneğinin son temsilcileri olan Sarıkeçili obası da kendilerine
özellikle bu kültürün yaşatılması için devletten yardım istemektedirler. Göçer
halde yaşayan ve bu geleneğin son temsilcisi olan Yörükler özellikle ormanların
korumasının kendilerine verilmesini istiyorlar. Nedenini ise şöyle izah
ediyorlar; “ Yörükler yeşili sever ve korurlar! Çünkü bizim varlık nedenimiz
Doğa Anamızdır. Hiçbir Yörük Türkmen varlık nedenine ihanet etmez. Biz suları,
ağaçları, yaylak ve kışlakları hatta kel tepeleri bile koruruz. Bizim için doğa kutsaldır. Devletimiz bize
ormanları açsın, tek bir orman yangını, tek bir orman katliamı olmaz. Bizim
atalarımızın yüz yıllarca korudukları ormanları biz de aynı sevgi ve alaka ile
koruyabiliriz. Yeter ki devletimiz Kara Keçiye ve bize yasakladığı ormanları
bizim sorumluluğumuza versin!” Ne
diyelim, belki devlet ricali Yörük Türkmenlerin bu dileğini duyarlar.
Burada
son bir defa Çağın Ateşini Yakan adam Abdullah Duman’a kulak verelim. Abdullah
başkan sabırla anlatıyor bize. "Yaptığımız işin gereği Yörük Türkmen dernekleri olarak devletimizden
Toplum Yararına Çalışan Dernekler statüsüne alınmak istiyoruz. Bunun haricinde
bir talebimiz olmadı. Çünkü biz kendi yağımızla kavrulmayı, devletimize yük olmamayı kadimden beri ilke
edindik. Bizim için demokrasi aklın, bilimin ve fennin doğrudan doğruya halk
yönetiminde yer almasıdır. Bunu hayatımızın her evresinde gösterdik ve
göstermeye de devam ediyoruz. 15 Temmuz kalkışmasında bütün üyelerimizi
devletimizin yanında olduğumuz konusunda gerek sosyal ağlardan ve gerekse SMS
ile bilgilendirdik ve tarafımızı belli ettik. O gece bizden evvel hiç bir
dernek ya da kuruluş açık bir şekilde tavrını belli etmemiştir. Ancak biz
Yörükler Derneği olarak Türkiye Cumhuriyetinin bekası için ettiğimiz yemine
sadık kalarak yerimizin devletimizin yanı olduğunu cümle cihana ilan ettik. Bütün
üyelerimizi meydanlara gelmeleri için çağırdık.
Biz
bu devleti sokakta bulmadık, birlerinin keyfine harcanmasına da izin verecek
değiliz. Politik olarak herkesin düşüncesine saygı duyarız ve aynı saygının
bize karşı da gösterilmesini isteriz. Bizim kimse ile doğrudan ya da dolaylı
olarak bağlantımız yoktur. Bu nedenle özelikle bazı kesimler tarafından eleştiriliyor
ve iftiralara maruz kalıyoruz. Aziz
milletimize ve devletimize verilmeyecek tek bir hesabımız olmadığı gibi, bize
saldıranlara da kökü dışarıda ihanet çetelerine prim vermemiş olmanın haklı
gururu ile gerekli cevaplarını veriyoruz.
22 sene önce çıktığımız bu kutlu yolda geldiğimiz noktaya bakınca çok
işler başarmış olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Dün Yörük olduğunu söyleyemeyenlerin
bu gün göğsünü gererek Yörük olduklarını söylemeleri, hedeflerimize
ulaştığımızın göstergesidir. Yörük Türkmenliğin kuru kuruya bir terim
olmadığını 2016 yılında yaptığımız 1 inci Türkiye Yörük Türkmen Çalıştayında herkese
ilan ettik. Biz bu devletin asli ve temel öğeleriyiz. Bizden yani Yörük Türkmenlerden hain çıkmaz.
Devlet büyüklerimizin bu hususu özellikle dikkate almalarını istirham ediyoruz.”
Velhasılı
Yörük Türkmenler siyasetlerinin Türk
Milletinin bekası ve Türk Devletinin inkişafı olduğunu cümle cihana
ilan ediyorlar.