27 Eylül 2016 Salı

YÖRÜK SİYASETİ

             Türkiye'de binlerce dernek, vakıf, oda, düşünce kuruluşu var. Bunların hepside kendince bu ülkeye lazım ve hatta şart olduklarını iddia etmekteler. Olabilir, herkes kendince haklıdır. Kimsenin neden var olduğunu ya da olması gerektiğini sorgulayacak değiliz.
            1970'ler ve 80'ler çok hızlı değişimlerin yaşandığı, tabiri caiz ise dünyanın değişmekten yerinde duramadığı yıllardı. Aynı değişim hızı 1990'lara gelindiğinde daha çok ivme kazanmış, bireysel değişimler önce toplumsal hareketlere ve arkasından bölgesel değişimlere dönüşmüştür. Bu dediğimiz elbette birkaç satırın yazılması kadar kolay olmuş şeyler değildir. Her şeyden evvel bahsettiğimiz değişimlerin olabilmesi için toplumların hazırlanması, daha Türkçesi bazı şeylerin halka, bireylere ve hatta milletlere unutturulması, insanların geçmişte erdem ve fazilet olarak gördüğü değerlerden kaçması istenmiş ve yapılmıştır. Elbette bunlar o kadar basit olmamıştır. Şöyle ki; insanlar yaptıkları geleneksel işlerden uzaklaştırılmış, gündelik basit işler bile yük gibi gösterilmiştir.
            Bu satırların yazarı Burdur ilinin bir dağ köyünde doğdu ve büyüdü. Onun çocukluğunda köyünde yapılan pek çok şey önce televizyonların, ardından bizzat toplumdaki mahalle baskısı neticesinde unutuldu ya da unutturuldu. Küçük bir örnek; bizim çocukluğumuzda köyümüzde yetim bulunmazdı. Çünkü köyden kimin anası veya babası ölürse ölsün köyümüz ve köylümüz sahip çıkardı. Hiçbir zaman yetim ve öksüzler muhtaç edilmez, ne ihtiyaçları varsa el birliği ile giderilir ve karşılığı kesinlikle beklenmezdi. Ne zaman ki köyümüze televizyon girdi, o gün öksüz ve yetimler gerçekten garip kaldı! Dün köylünün el birliği çeyizini hazırladığı, düğününü ettiği öksüz ve yetimler sözüm ona devlet korumasına verildi, millet sırt çevirdi! Köyde kendi ellerimizle hazırlayıp şehirdeki yakınlarımıza götürdüğümüz kese yoğurtlarımız vakumlu yoğurtlara yenildi. Tarhana çorbamız hazır çorbalara, analarımızın ördüğü yün çoraplar trikotaja yenildiler. Bütün bunlar özellikle ülkemize yönelik ekonomik, sosyal ve kültürel emperyalizmin kısa vadede ortaya çıkan etkileridir.   
            Özellikle 1990'lara gelindiğinde bir kısım insanımız geçmişle bağlarımızı kopartma gayretinde olan kültürel değişimlere bilinçli bir şekilde karşı koyabilmek, unutulmaya yüz tutan kültürümüzü yaşatabilmek için dernekleşme karar verdiler. 1994 yılına güneyin incisi Antalya kentinde kurulan Yörükler Derneği,  yozlaşmaya efece karşı koyuşun, kültür emperyalizmine zeybekçe duruşun ilk nüvesidir. O günlerde birkaç gönüllü ile bir araya gelerek bu derneği kuran Abdullah Duman; "Yaptığımız iş hakikatte yel değirmenlerine karşı kafa tutmaktı. Çünkü halkımız yoğun bir kültürel yozlaşma altındaydı. Biz özellikle Yörükler Derneği adını seçtik. Zira Yörük Türk Milletinin yozlaşmamış, bozulmamış tarafıdır. Yörük terimi ayrı bir boy ya da budun da değildir. Osmanlı devletinde Kızılırmak nehrinin batısında kalanlara Taife-i Yörükan yani Yörük Fırkası, doğusunda kalanlara da Taife-i Türkman yani Türkmen Fırkası denilmiştir. Oysa her ikisi de köken olarak aynıdır. Türkün Oğuz boyunun farklı isim almış halidir. Biz halkımızın unuttuğu değerlerini hatırlatmak, cihana örnek olmuş hasletlerini tekrar canlandırmak için bu derneği kurduk. Hem kültürel hem de sosyal ve ekonomik anlamda milletimizin bağımsızlığı temel hedefimizdir. Antalya'da küçücük bir kıvılcım olarak yaktığımız ateş, bu gün Çağın Ateşine dönüşmüş, Yörük Türkmen teriminin basit bir anlamı olmadığı, bu terimin temelinin Türklük olduğu insanımız tarafından anlaşılmıştır!"  diyerek gelinen noktayı açık ve net bir biçimde ifade etmektedir.
            Peki, nedir Yörüklerin beklentileri? Ya da yirmi iki senede bir iken sayıları 314 olan Yörük Türkmen derneklerinin amaçları nelerdir? Siyasetleri nedir bu Yörük Türkmenlerin? Karşılaştıkları zorluklar, aldıkları ödül ve taltifler nelerdir? Devletten beklentileri, halktan istekleri nelerdir? Ne yer ne içerler?  Ne yapar ne ederler? Demokrasi onlar için nedir? Politikada yerleri nedir?       
            Evvel emirde şunu çok iyi bilmek zorundayız ki; Yörük Türkmenler kanaatkâr insanlardır. Devletin kendilerinin olduğunu bilirler. Devletin kanunlarına itaat etmek, her konuda devletin yanında olmak onların kendilerine görev saydıkları bir haldir. Yörük Türkmenlerin en büyük siyaseti Türk Milletinin varlığı ve Türk devletinin devamlılığı için her türlü cefaya katlanmak, "Varlığım Türk varlığına feda olsun!" diyerek her şeyinden vazgeçip Türklüğünden ödün vermemektir. Çünkü Yörük Türkmenlerin siyasetinin temelinde Türk Milletinin varlığı, Türk Devletinin inkişafı ve devamlılığı yatar.
            Yörük Türkmen demek Oğuz demektir. Oğuz demek ise Türk demektir. Yörük Türkmenlerin tek bir siyaseti, tek bir amacı vardır; kıyamete kadar milletimizin hür ve müstakil yaşaması! Bunun ötesine Yörük Türkmenlerin kimse ile bir meselesi olamaz. Çünkü Yörük Türkmenler Türkün ulu başbuğu Atatürk'ün "Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez!" sözünü kendilerine amentü bellemiş, bu söz üzerine asli ve kurucu unsuru olmaktan onur duydukları Türkiye Cumhuriyetini ilelebet yaşatmaya ant içmişlerdir.  Yörük Türkmenlerin kimseden bir ödül ya da taltif beklentileri de olmamıştır.
            Kuruldukları günden bu güne kadar bütün Yörük Türkmen derneklerinin tek bir amacı olmuştur. Bu da unutulan milli kültürümüzün hatırlanması, milletimizin binlerce yılda meydana getirdiği gelenek, görenek ve ananelerinin yaşatılmasıdır. Hiç birinin de birlerinin iddia ettiği gibi kavmiyet gütme amaçları, yeni bir kavim çıkartma gayeleri yoktur.
            Ülkesi ve devleti için seve seve canı başta olmak üzere tüm varlığını harcamaktan çekinmeyecek olan Yörük Türkmenler “Hizmet, Külfet,” noktasında nasıl en önde koşuyorlarsa, nimet noktasında da devletin kendilerini unutmamasını da istemektedirler. Bunun için de kendilerine ayrımcılık yapılmasını değil, herkese eşit davranılmasını talep etmektedirler. Başarılı Yörük Türkmen bürokratlarının önünün sudan sebeplerle kesilmemesini, atama ve görevlendirmelerde liyakate önem verilmesini istemektedirler. Hali hazırda göçerlik geleneğinin son temsilcileri olan Sarıkeçili obası da kendilerine özellikle bu kültürün yaşatılması için devletten yardım istemektedirler. Göçer halde yaşayan ve bu geleneğin son temsilcisi olan Yörükler özellikle ormanların korumasının kendilerine verilmesini istiyorlar. Nedenini ise şöyle izah ediyorlar; “ Yörükler yeşili sever ve korurlar! Çünkü bizim varlık nedenimiz Doğa Anamızdır. Hiçbir Yörük Türkmen varlık nedenine ihanet etmez. Biz suları, ağaçları, yaylak ve kışlakları hatta kel tepeleri bile koruruz.  Bizim için doğa kutsaldır. Devletimiz bize ormanları açsın, tek bir orman yangını, tek bir orman katliamı olmaz. Bizim atalarımızın yüz yıllarca korudukları ormanları biz de aynı sevgi ve alaka ile koruyabiliriz. Yeter ki devletimiz Kara Keçiye ve bize yasakladığı ormanları bizim sorumluluğumuza versin!”  Ne diyelim, belki devlet ricali Yörük Türkmenlerin bu dileğini duyarlar.


            Burada son bir defa Çağın Ateşini Yakan adam Abdullah Duman’a kulak verelim. Abdullah başkan sabırla anlatıyor bize. "Yaptığımız işin gereği Yörük Türkmen dernekleri olarak devletimizden Toplum Yararına Çalışan Dernekler statüsüne alınmak istiyoruz. Bunun haricinde bir talebimiz olmadı. Çünkü biz kendi yağımızla kavrulmayı,  devletimize yük olmamayı kadimden beri ilke edindik. Bizim için demokrasi aklın, bilimin ve fennin doğrudan doğruya halk yönetiminde yer almasıdır. Bunu hayatımızın her evresinde gösterdik ve göstermeye de devam ediyoruz. 15 Temmuz kalkışmasında bütün üyelerimizi devletimizin yanında olduğumuz konusunda gerek sosyal ağlardan ve gerekse SMS ile bilgilendirdik ve tarafımızı belli ettik. O gece bizden evvel hiç bir dernek ya da kuruluş açık bir şekilde tavrını belli etmemiştir. Ancak biz Yörükler Derneği olarak Türkiye Cumhuriyetinin bekası için ettiğimiz yemine sadık kalarak yerimizin devletimizin yanı olduğunu cümle cihana ilan ettik. Bütün üyelerimizi meydanlara gelmeleri için çağırdık.
            Biz bu devleti sokakta bulmadık, birlerinin keyfine harcanmasına da izin verecek değiliz. Politik olarak herkesin düşüncesine saygı duyarız ve aynı saygının bize karşı da gösterilmesini isteriz. Bizim kimse ile doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantımız yoktur. Bu nedenle özelikle bazı kesimler tarafından eleştiriliyor ve iftiralara maruz kalıyoruz.  Aziz milletimize ve devletimize verilmeyecek tek bir hesabımız olmadığı gibi, bize saldıranlara da kökü dışarıda ihanet çetelerine prim vermemiş olmanın haklı gururu ile gerekli cevaplarını veriyoruz.  22 sene önce çıktığımız bu kutlu yolda geldiğimiz noktaya bakınca çok işler başarmış olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Dün Yörük olduğunu söyleyemeyenlerin bu gün göğsünü gererek Yörük olduklarını söylemeleri, hedeflerimize ulaştığımızın göstergesidir. Yörük Türkmenliğin kuru kuruya bir terim olmadığını 2016 yılında yaptığımız 1 inci Türkiye Yörük Türkmen Çalıştayında herkese ilan ettik. Biz bu devletin asli ve temel öğeleriyiz.  Bizden yani Yörük Türkmenlerden hain çıkmaz. Devlet büyüklerimizin bu hususu özellikle dikkate almalarını istirham ediyoruz.
            Velhasılı Yörük Türkmenler siyasetlerinin Türk  Milletinin bekası ve Türk Devletinin inkişafı olduğunu cümle cihana ilan  ediyorlar.