Hikaye meşhurdur; bir ormanda
yaşayan aslanlar ve sığırlar daima mücadele halindedir. Ancak sığırların
başında olan yaşlı sarı öküz kurduğu sistemle sürüye aslanların yaklaşmasını
engeller ve örgütlediği sığırlar ile hiçbir kayıp vermeden yaşar. Bu durumda
artık açlıktan ölecek hale gelen aslanlar kendilerince bir çözüm yolu ararlar
ve şöyle bir hile geliştirirler; sürünün genç boğalarına “Bizim sizinle bir
meselemiz yok. Şu huysuz ve yaşlı sarı öküzü bize verin, bir daha size ilişmeyelim.
Sizinle barış yapalım!” diyerek barış
teklif ederler. Sürünün ihtiyar öküzleri ve inekleri buna karşı çıkarken,
rahatlayacaklarını sanan genç düveler ve boğalar bu teklife sıcak bakarlar ve
sarı öküzü verirler. Sonu ne mi olur? Aslanlara gün doğar tabi ki!
Yüzlerce
yıl boyunca barış ve huzur içinde yaşayan Ortadoğu coğrafyası “Sarı Öküzü”
birilerine yem etmiş gibi 150 senedir isyan ve savaşlarla adeta kan deryasına
dönmüş durumda. Nedendir bilinmez,
başında Osmanlıdan bağımsızlık isteyen aşiretler bu gün Osmanlıyı arar
olmuşlar.
Mısır ne krallık, ne de cumhuriyet ile
huzura kavuşmamış. Arap dünyasının en büyüklerinden ve hatta nüfus olarak en
büyüğü olan bu Nilin bereketli ülkesi sözde bahar ile adeta cehenneme
çevrilmiş, yönetim sorunu mezhep ve ırki meselelere kadar uzanmış vaziyette.
İdam edilenlerin sayısını kimse bilmiyor. Firavunların ve piramitlerin ülkesi
artık huzuru mumla arar olmuş.
Kuzey Afrika’nın varlıklı ülkesi Libya, tam bir ibret abidesi gibi duruyor. Abu
Minyar’ın ülkesi artık yabancı misyonerlerin, kelle avcılarının, bir damla kan,
bir damla petrol diyen paralı lejyonerlerin cirit attığı kabuslar ülkesi halini
almış. Dün Arap ve Afrika Uluslar Topluluğunda halkına yaşattığı refahı ile tek
olan, 150 den fazla aşireti arasında tek bir mesele bile yokken bu gün hepsi birbiri ile kan davalı olan Libya… Muammer Muhammad Abu
Minyar el-Kaddafi öldürülmeden 4 ay önce şöyle diyordu bir röportajında “Ben
ölürsem sadece Libya değil tüm bölge karışır. Çünkü bu ülkede herhangi biri ne
El Kaide'yi ne de aşiretleri benim gibi kontrol edebilir"… ve dediği gibi
çıkıyordu. Bu gün Libya’da silahlı gruplar parlamentoyu basıp milletvekillerini
kaçırır duruma geliyordu. Sahi 2011 yılında ABD nasıl bir açıklama yapmıştı
hatırlar mısınız? “Bir ülke daha sayemizde özgürlüğüne kavuştu!” Güler misin
ağlar mısın derler ya, tam o şekilde işte! Özgürleşen Libya!
2003 yılında Irak özgürleştirilmişti ya,
özgürleşmenin bedelini pek ağır ödedi. Saddam Hüseyin Abdülmecid El-Tikriti’den
özgürleştirilen Irak fiilen birkaç
parçaya bölünürken, bu özgürleşmenin
bedelini 1,5 milyon insanın canı, yüz binlerce kadının kirletilen
namusu, 1 milyon hasta ve sakat ile ödüyordu. Irak özgürleşmişti (!)
Suriye Cumhuriyeti 5 yıldır özgürleşemedi! 22
milyon 850 bin kişilik ülkeden olayların başladığı 15 Mart 2011 den bu yana 4
milyon 13 bin Suriye vatandaşı mülteci olarak komşu ülkelere sığınırken, 7
milyon 600 bin Suriye’li kendi ülkelerinde yerlerinden oluyordu. Ölenlerin
sayısı çeşitli kaynaklarda farklı farklı verilirken 250 binin üzerinde insan
hayatını kaybediyordu. Neden özgürleşemedi(!) bu ülke derseniz, Esad kardeş
akıllı çıktı! Babasından miras yöneticiler akıllıca davrandılar. 1991 de ki
komünist yıkımlardan, Saddam ve Kaddafi’den iyi ders almışlardı. Bu nedenle Suriye
4 yıldır hala özgürleşememiştir!
Ya Yemen?
Sudan? Fas? Afganistan? Hiç merak etmez misiniz, neden bu özgürleşmeler İslam
ülkelerinde ortaya çıkıyor diye? Neden İngiltere özgürleştirilmez? Bin senedir
İngilizlerin üzerinde monarşik bir hakimiyet kuran Elizabeth ve varisleri başka
bir ülkeye göç ettirilmez? Yoksa İngilizler özgür mü? Almanya neden
özgürleşmez? Ya Fransa? Demokrasi havarisi kesilen ABD? 20 tröstün esaretindeki
ABD özgürleştirilmeyi hak etmiyor mu?
Sizce nereden çıktı bu yalancı Arap Baharı?
Nasıl oldu da bir anda Kuzey Afrika’dan Suriye’ye, Yemen’den Afganistan’a ateş
topu komple İslam coğrafyasını sardı? Düşündünüz mü? Dünün muktediri olan Arap
diktatörler yerle bir olurken, onların iktidardan uzaklaştırılmaları neden
kaosun önüne geçemedi? Sözde özgürleşen ülkeler neden hala kan deryası? Oluk
oluk insan kanı akarken, bu akan kan yoksa bir yerlere petrol olarak mı
dönüyor? Milyonlarca insan mülteci durumuna düşerken, birileri bunu nasıl ranta çevirebiliyor?
Aslına
bakarsanız olayların tek bir açıklaması var. “Bir damla kan eşittir bir damla petrol!” Bunun için de savaş makinesinin durmadan
çalışması, değirmen gibi insan öğütmesi gerek. Kalem ile çizilen haritaların
bozulup, kanla çizilmesi gerek. Koyun koyuna yaşayan milyonlarca insanın dil,
din, mezhep, aşiret gibi kavramlarla bölünmesi ve birbirine düşürülerek yok
edilmesi gerek. Bunun için de güçlü olan, bu coğrafyada söz sahibi olan kim varsa
emperyalistlerin önünde çekilmesi, bertaraf edilmesi gerek.
Bu saydıklarım sanılmasın ki bir anda
ortaya çıktı. Hayır! Önce İslam Coğrafyasının Sarı Öküzünün kurban edilmesi
gerekti. Sarı öküz kurban edilecek, sonra aslanlar sürünün içine dalacaktı. Nitekim
öyle de oldu! Ortadoğuda dosta hakikaten güven, düşmanına ise korku veren Türk
Silahlı Kuvvetleri adeta sarı öküzün durumuna düşürüldü. Bu bir sav değildir,
hakikattir. Bakın ne diyor Amerikalı CIA’nın Türkiye uzmanı Henri J. Barkey
“Yaptığımız görüşmelerde bize, ’AB’ye girmek ve demokrasi istediklerini, bunu
kendileri için bir rönesans olduğunu’ söylediler. Türk Ordusu ise ABD’ye
güvenmiyordu. Irak’a ABD’den bağımsız girmek istediler. Avrupa Birliği adaylık
sürecinde müzakereler yoluyla orduyu çok sıkı bir kafese kapattık!” yani sarı
öküz kurban verilmişti! Ortada müthiş
bir kumpas vardı. Türk Silahlı Kuvvetleri halkının ve İslam aleminin nazarında
kötü bir duruma düşürülecek, ardından ordu kendi meseleleri ile uğraşırken,
emperyaller Ortadoğu’da istedikleri şekilde at oynatacaklardı ve oynattılar da!
Sadece AB vasıtası ile değil, iç dinamiklerle de(!) TSK moral olarak
çökertilmek istendi. "Türkiye bağırsaklarını temizlerken" Kuzey
Afrika üzerinden Arap yarımadası ve arkasından Levant bölgesine yalancı bir
bahar gelmeye başladı.
Arap Baharı
denen uyduruk bahar nereden çıktı? Durduk yerde bir anda nasıl ortaya çıktı bu
kanlı bahar? Birileri kalkıp bunun İsrail devletinin yerini sağlama almak
gayesi ile ortaya koyduğu Mossad tabanlı bir hareket olduğunu söylemektedir.
Bir diğer grup ise bu gün yaşananların Arz-ı Mevdut (vaat edilen topraklar)
meselesi olduğunu, Medinat Yişrael'in büyüme gayreti olduğunu iddia etmektedir.
Bir başka kesim ise bu gün yaşananların Armegeddon (Melhame-i Kübra) için
hazırlık olduğunu, ne kadar çok insan ölürse bu savaşın daha tez kopacağını
söylemekte, bu işin müsebbiplerinin Kabbalistler olduğunu beyan etmektedir.
Olaylara farklı açıdan bakan bir diğer grup ise Ortadoğunun ve İslam aleminin
tekrar dizayn edilerek, Hristiyan batı ve müttefiklerince yeni sömürülecek
kaynaklar için bu savaşların ve isyanların
çıkartıldığını söylemektedirler. Aslında hepside kendi çapında doğruyu
söylemekte, ancak parçaları tam yerine oturtamamaktadır.
İsrail yaşamak
için, bu coğrafyada var olabilmek için daima savaşmak zorundadır.
Saldırganlığının altında yatan gerçek budur. Bunun için de düşmanlarını ortadan
kaldırmak, 5 bin senelik Arz-ı Mevdut hayalini gerçekleştirmek zorundadır. Bu
nedenle bölgede kendinden güçlü, hele hele güçlü Müslüman bir ordu
istememektedir. Öte yandan Kabalistlerin
büyük savaşı çıkarma gayretleri artık komplo teorisi olmaktan çoktan
çıkmıştır. İşıd (Isıs-Daeş) terör
örgütünün bir anda ortaya çıkması, ortalığı kasıp kavurması, Ortadoğu ve Kuzey
Afrika’da çıkan terör örgütlerinin yabancı istihbarat servislerinin birer
projesi olduğu artık gün gibi aşikardır. Hedef büyük savaşın
(Armegeddon-Melhame-i Kübra) çıkartılmasıdır. Öte yandan Batı dünyası Ortadoğu’da sadece
petrolün peşinde değildir. Yeni yaşam kaynakları ve alanlarının da peşindedir.
Şimdi aklınıza şu soru gelebilir; ne yapacaklar ki orta doğunun çöllerinde? Ben
de diyorum ki Ortadoğu sadece çöllerden oluşmuyor. Verimli Mezopotamya ve
Anadolu’da aynı bölgenin içerisinde! Avrupa ve Amerika’ya sadece petrol değil,
başka yer altı ve yer üstü zenginlikleri de gerek. Bunların rahat rahat ele geçirilmesi ise
ancak bölgenin emniyet sübabı olan TSK’nın Sarı Öküz misali aslanlara teslim
edilmesi ile mümkündü!
İslam dünyası bu gün 100 yıl önce işlediği
hatanın diyetini vermektedir. 100 sene önce Türk Ordusunu arkasından vuranlar,
bu gün aynı ordunun varlığına muhtaç hale gelmiştir.
Hıristiyan
batının ve bağlaşıklarının bir yandan demokrasi adı altında TSK’yı kafeslerken,
diğer yanda bölücü terör örgütüne destek vermelerinin altında da Sarı Öküzün
hala kesilememiş, yok edilememiş olması gerçeği yatmaktadır. Türk Milleti ordusuna
daima güvenmiş, ordusunu peygamber ocağı görüp, Ulu Başbuğu Gazi Mustafa Kemal
ATATÜRK’ün dediği gibi "Biz Türkler
ordusu olan bir millet değil, milleti olan bir orduyuz!” düsturunu
unutmamıştır! Türk Silahlı Kuvvetleri binlerce senelik bir geleneğin
temsilcisi, milletinin ve vatanının yılmaz bekçisidir. Türk Silahlı Kuvvetleri
yaşlı Sarı Öküz değil, dosta güven, düşmana korku veren GÖK BÖRÜ’dür! Ölmesini
bekleyenlerin de ömürleri yetmeyecektir!
SOHBET ETMEYE CAN ATIYORUM daha etraflı konuşacağız ve olayları daha etraflı daha büyük bir açıdan değerlendirip birbirimiz den feyz alacağız umudundayım ..! tabii uyumlanabilir isek ..selamlar
YanıtlaSil