Horasan'dan Rum'a zuhur eyleyen
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi
Binip cansız duvarları yürüten
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Doksan altı bin Horasan Pirleri
Elli yedi bin de Rum erenleri
Cümlesinin servirazı serveri
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Balım Sultan arkadaşı, yoldaşı
Kızıldeli Sultan dürür hem eşi
Abdal Musa Sultan dersen ne kişi
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi
Binip cansız duvarları yürüten
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Doksan altı bin Horasan Pirleri
Elli yedi bin de Rum erenleri
Cümlesinin servirazı serveri
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Balım Sultan arkadaşı, yoldaşı
Kızıldeli Sultan dürür hem eşi
Abdal Musa Sultan dersen ne kişi
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Abdal Musa Sultan
Âşık Paşazade
Tarihinde zikredilen dört gruptan birisi olan Abdalan-ı Rûm ya da Anadolu Abdalları kimdir? Başıbozuk, aylak
ayak takımı mı, yoksa bu toprakları tahta kılıçla fetheden, İslam beldesi eden
gizli fatihler mi? Nereden gelip, hangi
tarihi görevi üstlenmişler ve ne şekilde başarılı olmuşlardır? Anadolu
Abdalları Osmanlı Devletinin fetih politikalarını nasıl şekillendirmiştir?
Abdallar bazılarının iddia ettiği gibi çingene midir? Yersiz yurtsuz kişiler
midir?
Evvel emirde şunu çok iyi idrak etmek zorundayız ki;
Abdalan-ı Rûm olarak adlandırılan Anadolu Abdalları ile bir Türkmen boyu olan
Abdallar ayrı şeylerdir. Ülkemizde yaşayan bir Alevi Türkmen boyuna da, Çin’de
Doğu Türkistan’da yaşayan bir Uygur boyuna da Abdal denilmektedir. Aynı şekilde
Kuzey Hindistan’da yaşayan bir Müslüman topluma da Abdallar denilmektedir. Safavi
hükümdarı Şah Tahmasp Şam ve Halep Türkmenleri ile beraber İran’a giden bir
Abdal oymağı olduğunu bildirmektedir. Pek çok arşiv belgelerinde Anadolu,
Suriye ve Irak içerisinde Türkmen boyları içerisinde Abdal oymaklarının
bulunduğu kaydı mevcuttur. Ancak asıl konumuz olan Anadolu Abdalları bir boy
olmaktan öte bir görevin temsilcileri olan kişilerdir.
Bir
abdal Allah hariç dünya da ki her şeyden vazgeçmiş kişidir Abdallık mertebesine
ermiş kişi hakikatin mutlak ve doğrudan bilgisine erişebilmektedir. Toplumsal
bir şahsiyet olarak abdal zayıf, ezilmiş ve baskı altında olanlara yardım elini
uzatan ve dinsizlere (kâfirlere) karşı mücadele veren bir otoritedir. Daha
ziyade göçebe Türkmenler arasında yaygın olan abdallar Selçuklu Devletinde ve
Osmanlı İmparatorluğunda misyoner dervişler olarak çok önemli görevler
üstlenmişlerdir. Abdallar sanıldığı gibi sadece Anadolu’ya has bir durum değildir.
Daha önce Orta Asya’da Gök Tanrı dinine inanan Türklerde Şamanlara (kamlara)
Abıdal şeklinde lakaplar takıldığını da görmekteyiz.
Türklerin
İslam ile tanışmaları ve geçiş süreci esnasında Türkler kendilerine dayatılan İran
ve Arap kültürü ile adeta bunaltılmıştır.
Özellikle Emevi halifeleri ve komutanları Türkleri zorla Araplaştırma
çabasına girişmişler, İslam adı altında Arap yaşam tarzını Türklere
dayatmışlardır. Arap ve İran kültürlerinin Türk Milletine dayatılması Hace
Ahmet Yesevi tarafından fark edilmiş talebelerini halkın içine salarak
geleneksel Türk kültürünün yaşaması için gayret göstermiştir. Özellikle
kendisinin yazdığı ve daha sonra Divan-ı Hikmet adıyla kitaplaştırılacak olan
şiirlerini halk meclislerinde okutturmuştur. Hace Ahmet Yesevi’nin Hikmetleri
yoğun bir kültür emperyalizmi yaşayan Türkler arasında düşünce, dil ve inanç
birliği konusunda adeta birleştirici bir etki oluşturmuştur.
Yesevilik
çıktığı Türkistan’dan dalga dalga bütün Türk yurtlarına yayılmıştır. Kıpçak
yurtlarından Azerbaycan’a, Anadolu’ya, hatta Hindistan’a kadar yayılmıştır. Bu
inanç kültürünü bu kadar geniş bir coğrafyaya ulaştıranlar ise Horasan Erenleri
ya da Abdallar olmuştur. Anadolu
Selçuklu sultanlığı zamanında Abdalan-ı Rûm olarak adlandırılan bu dervişler
Osmanlının kuruluşunda da aktif olarak rol oynamışlardır. Mesela pek çok
efsaneye konu olan Sarı Saltuk –ki kendisinin tahta kılıçla cihat ettiği
rivayet edilir.- daha Anadolu Selçuklu Devleti zamanında Balkanlara geçerek
adeta Osmanlının fütuhatına zemin hazırlamıştır. Bu gün Anadolu’nun pek çok ulu doruğunda
genel olarak o dağın ya da dağ grubunun ismi ile anılan ve Eren tabir edilen
evliya makamlarında bu Urum Abdallarının yattığını biliyoruz. Kendisi de bir
Urum Abdalı olan ve Antalya Elmalı tekke Köyünde medfun olan Abdal Musa Sultan;
Hace Bektaş-ı Veli için söylediği bir deyişinde doksan altı bin Horasan piri,
elli yedi bin de Rum yani Anadolu erenlerinden bahsetmektedir. Osmanlı
Devletinin kuruluşunda Osman Gazi adına ilk hutbeyi okuyan Dursun Fakih’de bazı
kaynaklarda Anadolu Abdallarından sayılmaktadır.
Osmanlının ilk kuruluş
yıllarında gazalara katılan Anadolu Abdalları daha Anadolu Selçuklu devleti
devam ederken Bizans köylerine ve şehirlerine, hatta Trakya’ya geçerek İslam
dinini tebliğ etmişlerdir. Gerek yaşamları ve gerekse yüksek karakterleri ile
gittikleri her yerde çok kısa sürede sevilmişler ve İslam dinini yaymışlar, hem
Selçuklu ve hem de ardılı Osmanlı ordularının fütuhatlarını
kolaylaştırmışlardır.
Moğolların Anadolu’yu istila ettikleri zamanlarda Anadolu
Abdalları, Ahi Evran Hace Nasuriddin’in Ahileri yani Ahiyan-ı Rûm (Anadolu
Ahileri) ve Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacının kurduğu Bacıyan-ı Rûm olarak
adlandırılan Anadolu Bacıları Teşkilatı ile birlikte hareket etmişlerdir.
Özellikle 1261 den sonra Anadolu’da Moğollara karşı yapılan ayaklanmalarda bu
üç grubun ittifakla hareket ettiklerini görmekteyiz. Özellikle Kırşehir’de
Moğol hâkimiyetine karşı isyan eden Ahi Evran Hace Nasuriddin’in isyanı kanlı
bir şekilde bastırılıp Ahi Evran’da şehit edilir. Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı
eşinin şehit edilmesine müteakip, Abdalan-ı
Rûm’un en önemli temsilcisi Hace Bektaş-ı Veli’ye sığınır. Abdalan-ı Rûm
dediğimiz Anadolu Abdalları büyük bir kıyıma uğramalarına rağmen tebliğ vazifesinden
geri durmamışlardır. Anadolu’nun bu buhranlı döneminde dahi tebliğ ve gaza
ruhundan ayrılmayan Abdallar, Domaniç
yaylasında kurulan o küçük uç beyliğini cihan imparatorluğu yapacak temelinde
harcını karmıştır.
Osmanlı
İmparatorluğunun ilk zamanlarında özellikle Trakya ve Balkanları fethe
hazırlayan ve daha sonra yeni fethedilen yerlere yerleşen Abdallar,
bulundukları yerleri cazibe merkezleri yapmışlardır. Anadolu’dan Balkanlara göç eden veya devletin
yerleştirdiği ve daha sonra adları Taife-i Yörükan yada Evlad-ı Fatihan olacak
olan kolonilere rehberlik ve öncülük etmişlerdir.
15 inci yüzyıldan itibaren Abdalların Osmanlı’dan
kopuşunu görmekteyiz. Sünnileşen devlet bürokrasisi
özellikle 1453 yılından sonra Abdalları ikinci plana itmiştir. Netice
itibariyle Anadolu ve Balkanları ilmek ilmek dokuyan, Türkleştiren ve
İslamlaştıran abdalların sessizce tarih sahnesinden çekildiklerini görmekteyiz.
Anadolu coğrafyasında isimleri unutulmuş olan ve hiçte hak etmedikleri halde
“Başı bozuk, serseri, yeri yurdu olmayan avare” gibi tanımlamalara maruz kalan
Abdalların, Ahiler, Gaziler, Alperenler kadar anılmayı ve yâd edilmeyi hak
ettikleri de bir gerçektir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder