Bir süre önce Antalya il merkezinde, Türkiye ve kardeş
ülkelerden 328 Yörük Türkmen derneği, federasyon, konfederasyon, birlik yada
vakıf temsilcisi 3 üncü uluslararası Yörük Türkmen Çalıştayında bir araya
geldi. 8 Şubatta başlayan çalıştay 11
Şubatta sona ererken üzerinde çalışılan konular, ortaya konulan sorunlar, çözüm
önerileri ve alınan kararlar Türkiye ve dünya ekseninde Yörük Türkmen
Hareketinin dünü, bu günü ve geleceği konusunda çok ciddi sonuçlar ortaya
koydu.
Şurası
unutulmaması gereken bir husustur ki; Yörük Türkmen Hareketi dediğimiz olgunun
temeli Türk Kültürüdür. Unutulmaya yüz tutmuş konar göçer Yörüklerin gelenek,
görenek, anane ve Töresinin yaşatılması amacıyla kurulan dernekler artık bu
hareketin asli çıkış noktasının kadim Türk Kültürü olduğu konusunda hem
fikirlerdir. Şöyle ki; ister Urfa’da, ister Bursa’da, Söğüt veya Antalya’da,
Burdur ya da Diyarbakır’da yaşatılan bu kültürün birbirinden hiçbir farkı
olmadığı yapılan her üç çalıştayda da net bir biçimde ortaya konulmuştur.
2016
yılında yaptığımız ilk çalıştayda Yörük ve Türkmen olarak ikiye ayrılan kesimin
gerçekte bir kavram karışıklığından dolayı bu halde olduğu, aslında Kızılırmak
nehrinin doğusunda kalan Türk unsurların ne kadar Türkmen ise batısında
kalanlarında aynı şekilde Türkmen oldukları, batısında Yörük olarak
adlandırılanların ne kadar konar göçer ise doğusunda kalanlarında o kadar konar
göçer Yörük oldukları bizzat bilimsel olarak ispat edilmiş ve tebliğ olarak tarafımca
çalıştayda okunmuştu. Yine 2016 çalıştayında Yörük Türkmen Kültürünün Orta
Asyadan bu yana süre gelen kadim Türk Kültürünün bu gün yaşayan en diri hali
olduğu katılımcılara anlatılmıştı.
Elbette 2016 çalıştayı yapılırken bu
satırların yazılması kadar kolay yapılmadı. Uzun süredir kafamı kurcalayan
Yörük Türkmen Hareketinin bilimsel bir şekilde araştırılması, tartışılması ve
bir temele oturtulması fikrimi 17 Kasım 2015 tarihinde ziyaretime gelen Türkiye’nin ilk Yörük Türkmen
Derneğini kuran gönül insanı ve bu hareketin ilk ateşini yakan kişi olan
Antalya Yörükler Derneği Başkanı Abdullah Duman beye açmıştım. Duman başkan
heyecanla karşılamıştı bu fikrimi. Nasıl yapabiliriz konusundan neler
yapabiliriz konusuna gelmiştik bir anda. Fikir güzeldi, önemliydi de aynı
zamanda. Çünkü şimdiye kadar pek üzerinde durulmayan Yörük Türkmen Kültürü
ciddi anlamda bizzat bu kültürü yaşayan ve yaşatanlar tarafından ele
alınacaktı. Duman başkan; bana bu çalıştayın konuları üzerinde çalışmamı
söylerken, kendisi bu işi destekleyecek kişi ve kuruluşları bulacağını
söylüyordu. Ben o gece sabaha kadar uyuyamadım sevinç ve heyecandan. Gerçekten
çok heyecan verici bir şeydi bu iş.
Çalıştayın
ana konularının tespiti hakikaten çok zorlu bir sürecinde başlangıcını teşkil
etti. Evet; belki görünende basit bir şeymiş gibi görünen ama denenmemişin
denenmesi, yapılmamışın yapılması insanın üzerinde büyük bastı yaratıyordu.
Şimdiye kadar şenlik yada şölenlerde bir araya gelmiş Yörük Türkmen derneklerini
böylesine büyük bir organizasyonda bir araya getirmek, gördükleri sorunlar ve
çözüm önerilerini toplamak, daha da önemlisi bir yol haritası çıkarmak çok
zordu. Bu süreçte bizzat kendim, Abdullah Duman, Halil Yılmaz ve Mehmet Duman
epeyce ter dökmüş, yol haritası çıkarmak için sabahlara kadar konuşmuştuk.
Resim altı not: Kudret Harmanda,
Ümit Uysal ve Abdullah Duman
İlk Çalıştayın yapılmasında Muratpaşa
Belediyesinin kadirşinas Başkanı Yörük çocuğu Ümit Uysal beyin emek ve katkısı
asla unutulamaz. Gazipaşalı öğretmen bir babanın ve Serikli bir ev hanımının
evladı, yetiştiği çevrenin sorunlarını en iyi bilen insanlardan birisi olan saygıdeğer
başkan Uysal, Yörük diyarı Antalya’nın böyle büyük bir organizasyona ev
sahipliği yapmasının onuru ve sorumluluğunda bu organizasyonun
gerçekleştirilmesi için her türlü yardımı yapmıştır. Kendisine buradan bir kere
daha teşekkürlerimi iletmek isterim.
Gerek Muratpaşa
Belediyesinin cefakâr kültür müdürü ve çalışanları, gerekse Antalya Yörükler
Derneğinin saygıdeğer başkanı ile yönetim kurulu ve çalışanları gerçekten çok
zor bir organizasyonun başarılmasında gecelerini gündüzlerine katarak
cansiperane bir şekilde çalıştılar. İlk olmasının yanında bir o kadar da zor
bir organizasyonun toplanması, ülkemizde yapılmayan bir oluşumun ortaya
konulması hakikaten çok zor ve bir o kadar da yorucu idi. Çünkü bizden
başarıdan ziyade başarısızlık, sonuç değil fiyasko bekleniyordu. Zaman son
derece kısıtlı, imkanlar sınırlıydı. Buna mukabil çalışmalar hiç durmadan devam
etti. Nihayetinde Türkiye Birinci Yörük Türkmen Çalıştayı ve Arama Konferansı
2016 yılının 26 Şubatında Antalya il merkezinde toplandı. 27 ve 28 Şubat
tarihlerinde de devam eden çalıştayda ortaya konulan sorunlar, çözüm önerileri
ve nihayetinde derneklerin problemleri o güne kadar ele alınmayan, daha doğrusu
ele alınması bile cesaret isteyen konuların ortaya yatırıldığı bir çözümleme ve
öz eleştiri toplantısı haline dönüştü. Çalıştay adına yaraşır bir şekilde
başladı ve nihayet buldu. İlk olmasına karşın istediğimiz sonuçların çok
ötesinde sonuçlar almış ve hedefimizin çok daha ötelerine ulaşmıştık.
Yörük
Türkmen Kültür Derneklerinin pek çoğunun katıldığı ilk çalıştay sonuçları
açısından gerçekten çok önemliydi bizim için. En azından yapılmayanı yapmak
cesaretini göstermiş, söylenti olarak bilinen pek çok şeyi bilimsel temellere
oturtmuştuk. Bu gerçek bile yaptığımız işin ne kadar önemli olduğunu ortaya
koymuştu.
Elbette bu çalıştay yapılırken
perdenin önünde olanlar kadar, gizli kahramanlarda emek sarf etmiş, bazen
ayaklarımıza kara sular inerken, bazen de uykusuz günde 1-1,5 saat uyku ile
idare etmek zorunda kalmıştık. Hatta hatırlarım; gecenin saat üçünde Abdullah
Duman başkanla aç olduğumuzu hatırlayıp çorbacı aramıştık Antalya sokaklarında.
Çünkü biz bir kültür hareketinin başarıya ulaşması için gece-gündüz,
uykulu-uykusuz, aç-susuz gibi konulara takılmayacak kadar bu davaya mesaisini
ve kendini feda eden kişileriz. Biz, bizleri “Beş yıldızlı otellerde Yörükçülük
yapıyorlar.” diye eleştiren ama kendileri klavye ve monitör başından kalkamayan
kardeşlerimize inat bu davanın nesillere ulaştırılması için görevli sayıyoruz.
Bizim davamız beş bin senelik Türk kültürünün gelecek nesillere eksiksiz olarak
teslim edilmesi davasıdır. Bizim kavgamız Türklüğün bekası, Türk illerinin
mamurluğu ve Türk devletinin inkişafı davasıdır. Bundan dolayı biz kendimizi bu
davanın erleri olarak yatanlardan değil, savaşanlardan görüyoruz. Aldığımız
sorumluluğun, omuzlarımızdaki yükün farkındayız.
İlkini
2016 yılının Şubat ayında yaptığımız çalıştayımızın ikincisini 2017 yılının
Şubat ayında ve nihayet üçüncüsünü 2018 yılı Şubat ayında yaptık. Temeli Yüksek Türk Kültürü olan Yörük Türkmen
Hareketinin gelecek kuşaklara aktarılması için yaptığımız çalışmaların bu
kadarla sınırlı kalması elbette düşünülemez. Ancak şunu da belirtmekte fayda
görmekteyim ki; basit terimlerle geçiştirilmeye çalışılan Yörük Türkmen
hareketi artık bilimsel temellere ve gerçekte hak ettiği yere oturtulmuştur. Bu
hareket bütün siyasi görüş ve düşüncelerin çok ötesinde, partiler üstü bir
konumda olduğunu göstermiştir. Bu gün üniversitelerde kurulan Yörük Kültürünü
Araştırma Merkezleri, Belediyelerin yaptırdıkları Yörük Türkmen Kültür Evleri
ve Müzeleri, kamu ya da özel kuruluşlar tarafından yapılan Yörük Türkmen
Çalıştayları Antalya’da yakılan ateşin ışığının artık bütün dünya Türklüğünü aydınlattığını
göstermektedir.
Kızıloğuz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün
“Güvencim ve Kıvancım” dediği ve mensubiyeti ile gurur duyduğu, Türklüğün
temeli olan Yörük Türkmenler de kendilerinin bu ülkenin ve Türkiye Cumhuriyeti
devletinin asli kurucu unsurları olduklarının bilincindedir. Dün 1921 yılının o
buhranlı günlerinde bile “Arkadaşlar!
Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve
o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve
kuvvet asla bizi yenemez.” Diyerek bu milletin asli unsuru olarak gördüğü
Yörüklere olan inancını ve güvenini dile getiren Kızıloğuzun bu sözü aynı
zamanda bizler için bir vasiyettir. Bizler Kızıloğuzdan aldığımız emanet olan
Türkiye Cumhuriyetinin inkişafı için gece ve gündüz durmadan çalışacağımıza söz
verdik. Bizler her zaman ve her şartta ülkemiz ve devletimiz için hizmette asla
ve kat’a gaflete düşmedik ve daima hazır bulunduk. Çünkü bizler bu milleti, bu
devleti ve bu vatanı canımızdan aziz bildik ve çok sevdik! Biz rahat
döşeklerimizde yatmayı değil, ülkemiz ve milletimiz için can vermeyi seçtik ve
bunu kendimiz için şeref saydık! Bu nedenle kendimizi yatanlardan değil
savaşanlardan saydık ve saymaya da devam edeceğiz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder