11 Ekim 2015 Pazar

96-246

           
          Barış için toplananlara yapılan saldırının bilançosu bu; 96 ölü, 246 yaralı... ne kadar kolay değil mi, 96 ve 246 rakamlarını okumak. Bir de bu rakamları birer birer, teker teker  düşünün hele. Bir anne, bir baba, bir evlat... Yüreklere yangın, gözlerde yaş olur, uzar gider bu birler.
            10 Ekim 2015 Türkiye tarihinde kara bir leke olarak yerini aldı. Tıpkı 11 Mayıs 2013 gibi, 20 Temmuz 2015 gibi. Türkiye son yıllarda çok çetin bir sınava tabi tutuldu. Bunu aklı başında herkes görmekte ve ne gibi tedbirler alınması gerektiği konusunda  fikirler üretmekte. Terörün her türlüsünün tek bir amacı vardır; korku ve kaos yaratmak. Bunun için de her şeyi kullanmaktan çekinmez terör örgütleri ve bunların beslendikleri baronları. Kaos yaratmak, toplumsal barışı bitirmek, toplumda çatışma çıkartıp zayıflayan devlet otoritesini çökertmek. Akabinde ortaya çıkan yeni durumu kendileri için kullanmak. Terör baronlarının amacı budur. Ölenlerin, yaralananların, sakat kalanların kimlikleri, milliyetleri ve inançları onları hiç alakadar etmez. Onlar için 90 yaşındaki bir ihtiyar ile, anne karnındaki bebeğin hiç bir farkı yoktur. Sadece rakamdır çünkü. İstatistiksel bir rakam!
            Dün Hatay Rayhanlı'da, Şanlı Urfa Suruç'ta kimler bombayı patlatmış ise, bu gün Ankara'da aynı eller gitmiştir o pimi çekmeye! Dün Dağlıca'da, Iğdır'da, Diyarbakır'da, Şırnak'ta askerimize ve polisimize kurşun sıkanlar hangi eller ise, bu gün Ankara'da bombayı patlatanlarda aynı ellerdir. Kimse hamasi nutuklar atmasın. Yapılmak istenen açık ve nettir. Ortadoğuda istikrarlı, barış adası bir Türkiye istenmemektedir. Olayın analizini yaptığınız vakit yapılan saldırının ne kadar profesyonelce ve düşünülerek yapıldığını çok rahat görebilirsiniz. Bunun için terör uzmanı olmaya gerek yoktur. Polis yada güvenlik şefi olmanızda gerekmez. Mantıklı düşünen herkes görecektir ki; insanları Türkiye'nin kalbi olan Ankara'ya, yani başkente toplayarak orada bu saldırının yapılmasındaki mesaj açıktır. Ülkedeki bütün vatandaşlara korku yaşatmak, herkese sizinde canınız emniyette değil demek! Terörün vurduğu insanlar tek bir grup yada kişiler değildir. Hedef terörün yarattığı acının tüm ülkede, tüm şehirlerde hissedilmesini sağlamaktır. Bu şekilde tüm ülkedeki vatandaşların içerisinde korku salmak, insanlar arasında kin ve nefret oluşturmak amaçlanmaktadır.
            Korku salmak amaçlanmaktadır; ülkenin başkentinde, Türkiye Cumhuriyetinin kalbinde bile vatandaşın can güvenliğinin olmadığı bilinçaltına işlenmektedir. Halk adeta ölüm gösterilerek sıtmaya razı edilecektir. Son üç ayda yoğun bir biçimde terör örgütünce halkın güvenliğinden başka bir şey düşünmeyen ve bu uğruda gece gündüz çalışan askerimiz ve polisimiz terörist saldırılara uğramakta, hemen her gün güvenlik güçlerimiz şehit vermektedir. Halkımıza,  polis ve asker kendini koruyamaz durumdadır denilerek vatandaşın can ve mal güvenliğinin olmadığı bilinç altına yerleştirilmek, Türkiye Cumhuriyeti devletine olan inancın sarsılması istenmektedir. Bu şekilde hareketle bir vakit sonra, aman ne olacaksa olsun, gidecek gitsin, kopacak kopsun diye bir algı, toplumsal bir bezginlik oluşturmak istenmektedir.  Amaç toplumsal kaostur. İnsanlar arasında kin ve nefret oluşturmak amaçlanmaktadır; bin yıldır bu topraklarda yaşayanlar ırki, mezhepse, siyasi ve ekonomik faktörlerle ayrıştırılmak, ayrıştırılırken nifak tohumları ekerek ötekileştirip toplumu birbirine düşürmek, en nihayetinde Türkiye'nin bir Ortadoğu ülkesi gibi adının katliamlarla, cinayetlerle anılmasını sağlamak istenmektedir. Nihai hedef bellidir; bu ülkede oluşan birlik bitirilmek istenmektedir.
            Türk milleti tarihin hiçbir döneminde şehit kanları ile suladığı mukaddes vatan topraklarını peyderpey terk edip çekilmemiş, şehit kanı ile sulanan toprağın bedelinin yine kan olduğunu yüzyıllarca düşmanlarına anlatmıştır. Terörist saldırılar ile Türk milleti yılacak, bezginleşecek diye bekleyenlere şu söylemek isterim ki; ÇOK BEKLERSİNİZ!
            Türk Milleti tarihin her döneminde içeride ve dışarıda düşmanları ile mücadele etmiş ve her defasında kazanmıştır. Başka hiç bir millette olmayan bir haslet ile, vatan toprağını kutsal bilmiş, yurt tuttuğu toprakları şehitlerinin yadigarı bilmiştir. Gittiği her yerde kendi kültürünü götürürken, diğer milletlerin kültürünü de aynı potada eritmiş ve temeli kardeşlik olan yepyeni yaşam şekilleri ortaya çıkartmıştır. Dün Osmanlı Türk İmparatorluğunun tebaası olan  Arnavut, Boşnak, Arap, Nasturi, Grek, Bulgar, Berberi, Romen, Macar yada Kürt   hiç birisi de Türkler katliam yaptı, yok etti, eziyet ve işkence etti demez, diyemez.  Çünkü milletimiz gittiği her yere engin hoş görüsünü ve adaletini de götürmüştür. Oysa bu gün hangi devlet olursa olsun gittikleri ve çıktıkları yerlerden kan, göz yaşı, katliam ve insan hakları ihlalleri ayyuka çıkmaktadır.
             Vietnam'a sözüm ona demokrasi götüren ABD, daha Vietnam'da akıttığı kan kurumamışken Nikaragua'da, El Salvador'da, Libya'da, Irak ve Afganistan'da sözüm ona demokrasi götürürken ne hikmetse çıkıp gittiğinde arkasında kan ve göz yaşından başka bir şey bırakmamıştır. Afganistan'a sosyal adalet (!) götüren Rusya'nın daha bir kaç gün önce Suriye'de yaptıkları her ne kadar cevval Türkiye basınında çıkmamışsa da bizzat kendim Bayır Bucak bölgesinde bombalanan Türkmen köylerinden ve şehit edilen Türkmenlerden haberdarım ve kendi sosyal paylaşım sayfamda bunları insanlara görselleri ile birlikte anlattım. Hindistan'da, Avustralya'da, Afrika'da milyonlarca insanın kanına giren İngiliz aristokrasisi, ne hikmetse demokrasinin beşikliğini yaparken meşhur atasözünü tekrar tekrar yinelemektedir. Ya Fransa? Belçika ve Almanya? Çok mu masumlar sizce?
            Gariban Kürtlerin üzerine silahlandırıp gönderdikleri Ermeni terör örgütü Kara Haç (Sev-Haç) devamı PKK'yı destekleyen hangi ülke masumdur? Sözde Marksist-Leninist ideolojiye sahip olduğunu söyleyen ama gerçekte büyük Ermeni yalanına hizmet eden faşist PKK neden Avrupa ve Amerika tarafından adeta kundaktaki bebek misali desteklenir ve kabul görür? Soruların cevabı çok bildik, çok tanıdıktır aslına bakarsanız; emperyalizm kendi çıkarları için, varmak istediği hedefler için insan canına, başkalarının hak ve hürriyetlerine önem vermez ve hedefine ulaşmak için her yolu mubah görür!

            Anadolu ve Trakya'da bin yıldır bir arada yaşamış Türkler ve Kürtler; eğer bir arada yaşamaya devam etmezseniz, ölenlerin istatistiklerini tutmaktan keyif alırsanız, ölen kim olursa olsun bizden olmasın derseniz; Suriye'den yada Irak'tan daha beter bir duruma düşeceğimizi aklınızdan çıkarmayın! 95 canın ölümü, 246 canın yaralanması sadece Anadolu ve Trakya'da yaşayanları değil, bütün Türk dünyasını derinden sarsmıştır. Kendi ülkemizde, kendi başkentimizde vatandaşlarımızın saldırıya uğraması kabul edilebilir bir şey değildir. Bu saldırının ve güvenlik güçlerimize yapılan saldırıların tek bir amacı vardır: Türkiye'de bir Türk-Kürt çatışması çıkartarak Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmak,  Türk Milletini mülteci haline getirmek! Eğer fail arıyorsanız, son bir haftalık haber sitelerine bir girin derim. Fail bellidir, ama kurbanın kim olacağı belirsizdir!
            Türk halkı bu oyuna gelmemeli, bu gibi şeylerin  kökü dışarıda olanlara yarayacağını unutmamalıdır. Halkımız teröre prim vermeyecektir. Kimden ve nereden gelirse gelsin bu ülkede bin senede tesis edilen kardeşlik bozulmayacaktır! Türkiye'de yaşayan Kürtlere de şunu demek istiyorum; sizlere demokratik haklar, barış diyerek sizden oy isteyen, gözünüz gibi baktığınız çocuklarınızı ölüme gönderenlerin amacı bellidir. Lütfen oyuna gelmeyin. Gever'in Doski köyünden dağa kaldırılan Rojin'in yaşamaya hakkı olduğu gibi, kendi kanı üzerinden politika yapanların çocukları gibi kolejlere gitmesi de hakkıdır!
            Türkün Kürdü, Kürdün Türkü kırmasından en büyük zevki bu toprakları yüzlerce yıldır sömüremeyenlerin alacağını unutmayın! Biz birbirimize düştüğümüz anda bu topraklarda yükselecek ağıtlar Türkçe ve Kürtçe olacaktır. Ama sevinç çığlıkları kesinlikle Türkçe ve Kürtçe olmayacaktır! Emin olun…
             


8 Ekim 2015 Perşembe

SARI ÖKÜZ MÜ, GÖK BÖRÜ MÜ?



Hikaye meşhurdur; bir ormanda yaşayan aslanlar ve sığırlar daima mücadele halindedir. Ancak sığırların başında olan yaşlı sarı öküz kurduğu sistemle sürüye aslanların yaklaşmasını engeller ve örgütlediği sığırlar ile hiçbir kayıp vermeden yaşar. Bu durumda artık açlıktan ölecek hale gelen aslanlar kendilerince bir çözüm yolu ararlar ve şöyle bir hile geliştirirler; sürünün genç boğalarına “Bizim sizinle bir meselemiz yok. Şu huysuz ve yaşlı sarı öküzü bize verin, bir daha size ilişmeyelim. Sizinle barış yapalım!”  diyerek barış teklif ederler. Sürünün ihtiyar öküzleri ve inekleri buna karşı çıkarken, rahatlayacaklarını sanan genç düveler ve boğalar bu teklife sıcak bakarlar ve sarı öküzü verirler. Sonu ne mi olur? Aslanlara gün doğar tabi ki!
            Yüzlerce yıl boyunca barış ve huzur içinde yaşayan Ortadoğu coğrafyası “Sarı Öküzü” birilerine yem etmiş gibi 150 senedir isyan ve savaşlarla adeta kan deryasına dönmüş durumda.  Nedendir bilinmez, başında Osmanlıdan bağımsızlık isteyen aşiretler bu gün Osmanlıyı arar olmuşlar.
            Mısır ne krallık, ne de cumhuriyet ile huzura kavuşmamış. Arap dünyasının en büyüklerinden ve hatta nüfus olarak en büyüğü olan bu Nilin bereketli ülkesi sözde bahar ile adeta cehenneme çevrilmiş, yönetim sorunu mezhep ve ırki meselelere kadar uzanmış vaziyette. İdam edilenlerin sayısını kimse bilmiyor. Firavunların ve piramitlerin ülkesi artık huzuru mumla arar olmuş.
Kuzey Afrika’nın varlıklı ülkesi  Libya,  tam bir ibret abidesi gibi duruyor. Abu Minyar’ın ülkesi artık yabancı misyonerlerin, kelle avcılarının, bir damla kan, bir damla petrol diyen paralı lejyonerlerin cirit attığı kabuslar ülkesi halini almış. Dün Arap ve Afrika Uluslar Topluluğunda halkına yaşattığı refahı ile tek olan, 150 den fazla aşireti arasında tek bir mesele bile yokken  bu gün hepsi birbiri ile  kan davalı olan Libya… Muammer Muhammad Abu Minyar el-Kaddafi öldürülmeden 4 ay önce şöyle diyordu bir röportajında “Ben ölürsem sadece Libya değil tüm bölge karışır. Çünkü bu ülkede herhangi biri ne El Kaide'yi ne de aşiretleri benim gibi kontrol edebilir"… ve dediği gibi çıkıyordu. Bu gün Libya’da silahlı gruplar parlamentoyu basıp milletvekillerini kaçırır duruma geliyordu. Sahi 2011 yılında ABD nasıl bir açıklama yapmıştı hatırlar mısınız? “Bir ülke daha sayemizde özgürlüğüne kavuştu!” Güler misin ağlar mısın derler ya, tam o şekilde işte! Özgürleşen Libya!
2003 yılında Irak özgürleştirilmişti ya, özgürleşmenin bedelini pek ağır ödedi. Saddam Hüseyin Abdülmecid El-Tikriti’den özgürleştirilen   Irak fiilen birkaç parçaya bölünürken, bu özgürleşmenin  bedelini 1,5 milyon insanın canı, yüz binlerce kadının kirletilen namusu, 1 milyon hasta ve sakat ile ödüyordu. Irak özgürleşmişti (!)
Suriye Cumhuriyeti 5 yıldır özgürleşemedi! 22 milyon 850 bin kişilik ülkeden olayların başladığı 15 Mart 2011 den bu yana 4 milyon 13 bin Suriye vatandaşı mülteci olarak komşu ülkelere sığınırken, 7 milyon 600 bin Suriye’li kendi ülkelerinde yerlerinden oluyordu. Ölenlerin sayısı çeşitli kaynaklarda farklı farklı verilirken 250 binin üzerinde insan hayatını kaybediyordu. Neden özgürleşemedi(!) bu ülke derseniz, Esad kardeş akıllı çıktı! Babasından miras yöneticiler akıllıca davrandılar. 1991 de ki komünist yıkımlardan, Saddam ve Kaddafi’den iyi ders almışlardı. Bu nedenle Suriye 4 yıldır hala özgürleşememiştir!
Ya Yemen? Sudan? Fas? Afganistan? Hiç merak etmez misiniz, neden bu özgürleşmeler İslam ülkelerinde ortaya çıkıyor diye? Neden İngiltere özgürleştirilmez? Bin senedir İngilizlerin üzerinde monarşik bir hakimiyet kuran Elizabeth ve varisleri başka bir ülkeye göç ettirilmez? Yoksa İngilizler özgür mü? Almanya neden özgürleşmez? Ya Fransa? Demokrasi havarisi kesilen ABD? 20 tröstün esaretindeki ABD özgürleştirilmeyi hak etmiyor mu?
Sizce nereden çıktı bu yalancı Arap Baharı? Nasıl oldu da bir anda Kuzey Afrika’dan Suriye’ye, Yemen’den Afganistan’a ateş topu komple İslam coğrafyasını sardı? Düşündünüz mü? Dünün muktediri olan Arap diktatörler yerle bir olurken, onların iktidardan uzaklaştırılmaları neden kaosun önüne geçemedi? Sözde özgürleşen ülkeler neden hala kan deryası? Oluk oluk insan kanı akarken, bu akan kan yoksa bir yerlere petrol olarak mı dönüyor? Milyonlarca insan mülteci durumuna düşerken, birileri bunu nasıl  ranta çevirebiliyor?
Aslına bakarsanız olayların tek bir açıklaması var. “Bir damla kan eşittir bir damla petrol!”  Bunun için de savaş makinesinin durmadan çalışması, değirmen gibi insan öğütmesi gerek. Kalem ile çizilen haritaların bozulup, kanla çizilmesi gerek. Koyun koyuna yaşayan milyonlarca insanın dil, din, mezhep, aşiret gibi kavramlarla bölünmesi ve birbirine düşürülerek yok edilmesi gerek. Bunun için de güçlü olan, bu coğrafyada söz sahibi olan kim varsa emperyalistlerin önünde çekilmesi, bertaraf edilmesi gerek.
Bu saydıklarım sanılmasın ki bir anda ortaya çıktı. Hayır! Önce İslam Coğrafyasının Sarı Öküzünün kurban edilmesi gerekti. Sarı öküz kurban edilecek, sonra aslanlar sürünün içine dalacaktı. Nitekim öyle de oldu! Ortadoğuda dosta hakikaten güven, düşmanına ise korku veren Türk Silahlı Kuvvetleri adeta sarı öküzün durumuna düşürüldü. Bu bir sav değildir, hakikattir. Bakın ne diyor Amerikalı CIA’nın Türkiye uzmanı Henri J. Barkey “Yaptığımız görüşmelerde bize, ’AB’ye girmek ve demokrasi istediklerini, bunu kendileri için bir rönesans olduğunu’ söylediler. Türk Ordusu ise ABD’ye güvenmiyordu. Irak’a ABD’den bağımsız girmek istediler. Avrupa Birliği adaylık sürecinde müzakereler yoluyla orduyu çok sıkı bir kafese kapattık!” yani sarı öküz kurban verilmişti! Ortada  müthiş bir kumpas vardı. Türk Silahlı Kuvvetleri halkının ve İslam aleminin nazarında kötü bir duruma düşürülecek, ardından ordu kendi meseleleri ile uğraşırken, emperyaller Ortadoğu’da istedikleri şekilde at oynatacaklardı ve oynattılar da! Sadece AB vasıtası ile değil, iç dinamiklerle de(!) TSK moral olarak çökertilmek istendi. "Türkiye bağırsaklarını temizlerken" Kuzey Afrika üzerinden Arap yarımadası ve arkasından Levant bölgesine yalancı bir bahar gelmeye başladı.
Arap Baharı denen uyduruk bahar nereden çıktı? Durduk yerde bir anda nasıl ortaya çıktı bu kanlı bahar? Birileri kalkıp bunun İsrail devletinin yerini sağlama almak gayesi ile ortaya koyduğu Mossad tabanlı bir hareket olduğunu söylemektedir. Bir diğer grup ise bu gün yaşananların Arz-ı Mevdut (vaat edilen topraklar) meselesi olduğunu, Medinat Yişrael'in büyüme gayreti olduğunu iddia etmektedir. Bir başka kesim ise bu gün yaşananların Armegeddon (Melhame-i Kübra) için hazırlık olduğunu, ne kadar çok insan ölürse bu savaşın daha tez kopacağını söylemekte, bu işin müsebbiplerinin Kabbalistler olduğunu beyan etmektedir. Olaylara farklı açıdan bakan bir diğer grup ise Ortadoğunun ve İslam aleminin tekrar dizayn edilerek, Hristiyan batı ve müttefiklerince yeni sömürülecek kaynaklar için bu savaşların ve isyanların  çıkartıldığını söylemektedirler. Aslında hepside kendi çapında doğruyu söylemekte, ancak parçaları tam yerine oturtamamaktadır.
İsrail yaşamak için, bu coğrafyada var olabilmek için daima savaşmak zorundadır. Saldırganlığının altında yatan gerçek budur. Bunun için de düşmanlarını ortadan kaldırmak, 5 bin senelik Arz-ı Mevdut hayalini gerçekleştirmek zorundadır. Bu nedenle bölgede kendinden güçlü, hele hele güçlü Müslüman bir ordu istememektedir. Öte yandan  Kabalistlerin büyük savaşı çıkarma gayretleri artık komplo teorisi olmaktan çoktan çıkmıştır.  İşıd (Isıs-Daeş) terör örgütünün bir anda ortaya çıkması, ortalığı kasıp kavurması, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da çıkan terör örgütlerinin yabancı istihbarat servislerinin birer projesi olduğu artık gün gibi aşikardır. Hedef büyük savaşın (Armegeddon-Melhame-i Kübra) çıkartılmasıdır.  Öte yandan Batı dünyası Ortadoğu’da sadece petrolün peşinde değildir. Yeni yaşam kaynakları ve alanlarının da peşindedir. Şimdi aklınıza şu soru gelebilir; ne yapacaklar ki orta doğunun çöllerinde? Ben de diyorum ki Ortadoğu sadece çöllerden oluşmuyor. Verimli Mezopotamya ve Anadolu’da aynı bölgenin içerisinde! Avrupa ve Amerika’ya sadece petrol değil, başka yer altı ve yer üstü zenginlikleri de gerek.  Bunların rahat rahat ele geçirilmesi ise ancak bölgenin emniyet sübabı olan TSK’nın Sarı Öküz misali aslanlara teslim edilmesi ile mümkündü!
İslam dünyası bu gün 100 yıl önce işlediği hatanın diyetini vermektedir. 100 sene önce Türk Ordusunu arkasından vuranlar, bu gün aynı ordunun varlığına muhtaç hale gelmiştir.
Hıristiyan batının ve bağlaşıklarının bir yandan demokrasi adı altında TSK’yı kafeslerken, diğer yanda bölücü terör örgütüne destek vermelerinin altında da Sarı Öküzün hala kesilememiş, yok edilememiş olması gerçeği yatmaktadır. Türk Milleti ordusuna daima güvenmiş, ordusunu peygamber ocağı görüp, Ulu Başbuğu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dediği gibi "Biz Türkler ordusu olan bir millet değil, milleti olan bir orduyuz!” düsturunu unutmamıştır! Türk Silahlı Kuvvetleri binlerce senelik bir geleneğin temsilcisi, milletinin ve vatanının yılmaz bekçisidir. Türk Silahlı Kuvvetleri yaşlı Sarı Öküz değil, dosta güven, düşmana korku veren GÖK BÖRÜ’dür! Ölmesini bekleyenlerin de ömürleri yetmeyecektir!



25 Eylül 2015 Cuma

MERHAMET...











Sınırları kim çizdi?
mavi gökyüzünü kim boyadı karaya
kim vurdu ayaklarımıza prangaları
Kim taktı ellerimize kelepçeleri?
Kan olmuşken kıpkırmızı ufuklar...
mavilikler açar mı dersiniz?
Suriyeli mülteci son nefesini verirken
tel örgülerde, balık gibi vururken sahile...
sahi dayanır mı yüreğiniz?
Şehit düşerken insanlık, kapitalin kollarında
bir komünist küfrü ile lanet eder misiniz?
Fatihaya muhtaç binlerce mülteci ölüye,
Bir Müslüman gibi göz yaşı döker misiniz?
Sanmayın ölen, sadece bir cesettir...
Ölen aslında gözünüzdeki son damla,
yüreğinizdeki son kırıntısı...
Ölen, insanı insan yapan;
merhamettir!
25.09.2015 01:50
Kudret Harmanda


9 Eylül 2015 Çarşamba

KIRIL-MA!


            Terör örgütlerinin  en büyük amacı toplumu anarşi ve kaos ile umutsuz ve çaresiz duruma düşürmek, bezdirmektir. Bu şekilde hedeflerine ulaşacaklarını sanırlar. Eğer toplum akıllıca davranır, birlik ve beraberliğinden taviz vermezse terör örgütleri başarısız olur, silinip giderler.
            Pek çok ülkede zaman zaman ortaya çıkan terörist gruplar amaçlarına ulaşabilmek için düşmanla işbirliğine girmekten geri durmazlar. Sırf amaçlarına ulaşabilmek için kendi savundukları ideolojilerini bile bir tarafa bırakırlar ve sözüm ona düşmanı oldukları karşıt fikirleri savunan yapılarla bile işbirliğine giderler. Bunda her iki tarafta sözde kazanan olduğunu sanır, ama gerçekte kazanan burada terör örgütleri değil, onların hamiliğini yapan ve onları maşa olarak kullanan devlet yada organizasyonlardır. Tarihin tozlu yaprakları böyle kirli işbirliklerini hala yazmaktadır.
            Osmanlının son zamanlarında ortaya çıkan Ermeni, Rum, Bulgar ve Arnavut tedhiş örgütleri en büyük yardımları ne hikmetse hep Rusya, İngiltere, Venedik, ABD gibi zamanın güçlü devletlerinden görürken, günü gelince en büyük kazıkları da yine bu ülkelerden yemişlerdir. Öyleki Rusya sözde Doğu Anadolu'da  Ermeni devleti kurma hayalindeki Ermenilere yardım ederken, kendi işgali altındayken (tarihimizde meşhur 93 harbinden 1918'e kadar 40 yıl boyunca) ne hikmetse Ermenilere alın devletinizi kurun diye işgal ettikleri toprakları vermemişlerdir. Aynı şekilde Amerika Birleşik Devletleri misyoner okulları ve sözde yardım dernekleri ile Protestan ettikleri 70 bin Ermeni'yi tekrar Anadolu'ya gönderirken niyetleri bağımsız bir Ermenistan değil, sömürü kolonizayonu kurmaktır. Birinci Paylaşım Savaşında yükselen Arap Milliyetçiliğini lehine kullanmaya çalışan İngilizlerin savaşın bitiminden sonra bunları Arapların kara kaşına, kara gözüne vurgun oldukları için yapmadıkları, Arap coğrafyasını yüz yıldır sömürmelerinden bellidir.
            Türk Milli İstiklal Harbi esnasında ayrılıkçı Pontus, Ermeni ve Kürt örgütlerine en büyük desteğin İngiltere ve bağlaşıkları tarafından verildiğini bilmem söylemeye gerek var mı? Türk Milletini Anadolu bozkırına gömmeyi kendisine görev addetmiş olan Büyük Britanya Krallığı en küçük kıvılcımı bile değerlendirmiş, adeta ortalığı yangın yerine çevirmiştir. Çünkü "İngiltere'nin düşmanları yoktur, İngiltere'nin dostları da yoktur; İngiltere'nin çıkarları vardır!"
            Yeryüzünde canları sıkıldıkça başka ülkelere demokrasi (!) götüren emperyalistler götürdükleri sözüm ona demokrasi ile bu ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmekte, çıkıp gittiklerinde tabiri caizse bu ülkeleri sıkılmış limon gibi posa halinde ve kargaşa içinde bırakmaktadırlar. Yanı başımızda Irak devletinin ve Suriye’nin durumu bellidir. Sözde Kaddafi diktatörlüğünü yıkanların Libya’yı kaça böldükleri ortadadır. Yemen’de demokrat (!) Katar ve Suudi Arabistan bir bataklığa saplanmışlardır. Büyük ağabeylerinin emri ile Yemen’e giren aklı evveller bu gün yaktıkları ateşin kendilerini yakacağından bihaberdir!
Sadece İslam coğrafyasında değil, dün Vietnam’da, Kamboçya’da, Guatemala’da bataklığa saplananlar, milyonlarca insanın kanına giren küresel çeteler bu gün aynı oyunu ülkemizde sahnelemek istemektedir. Görünende Marksizm arkasına maskelenmiş faşist pkk terörü, ama gerçekte arkasında sayısı onları bulan yabancı istihbarat çetelerinin yürüttüğü kirli bir savaşın içindeyiz. Bunun yaygınlaşması için de sözüm ona kendilerine durumdan vazife çıkaran bazı çevreler yoğun bir çaba sarf etmekteler. Birkaç slogan ile kitleleri harekete geçirenler ikinci hedef olarak ülkede etnisiteye dayalı bir iç savaş gayreti çıkarma içindeler. Sizce kime yada neye hizmet ediyor dersiniz bu cevval vatandaşlar? Sosyal ağlar üzerinden kitleleri harekete geçiren, terörü ve terörist saldırıları protesto ettiğini, şehitlerden dolayı tepki verdiğini söyleyen bu şahıslar kime hizmet ettiklerini biliyorlar mı dersiniz? Tepki ve protesto demokratik yollardan olduğu sürece kimse ses çıkartamaz! Ancak; tepki vermek adına işi yağmaya, çapula ve Vandalizm’e götürürseniz adama “Sen kimin askerisin?” diye sorarlar!
Ülkemiz hakikaten çok zor bir süreçten geçmektedir. Malum bir siyasi partinin sorumlu konumundaki kişisi BM, NATO ve Avrupa Birliğinin Türkiye’de ki duruma müdahale etmesini istemektedir. Bu ne demektir derseniz; Bölünmüş Ortadoğu Projesinin son ayağı olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin parçalanması için uluslararası bir ittifak kurulmasını istemektedirler. Amaçları tıpkı Irak, Libya, Mısır, Suriye örneklerinde olduğu gibi ülkemizi uluslar arası arenada suçlu konuma düşürmek, “Türkler Kürtleri öldürüyor, gelin kurtarın!” diyerek milletimizi katil, devletimizi otoriteyi sağlayamayan kabile devleti gibi göstermektir.
Bizim milletimiz böyle ucuz oyunlara ve provokasyonlara kapılacak bir millet değildir. Devletine ve onun kurumlarına güvenir. Bu nedenle birilerinin özellikle tahrik etmelerine kapılarak birilerine saldırılmaması gerektiğini, adalet, asayiş ve güvenliği devletinin yetkili organlarının sağlayacağını da gayet iyi bilmektedir. Türk Milleti derleme toplama bir toplum değil, 4 bin yıllık devlet geleneği olan bir millettir. Tarih boyunca kurduğu devletler ile teşkilatçılığını cümle cihana göstermiş bir millettir.
Bu kirli oyuna gelmeyerek, Türklerin ve Kürtlerin akıllıca davranıp birbirine düşmesini bekleyenleri hayal kırklığına uğratması gerekmektedir. Eğer bu oyunlar boşa çıkartılmazsa yakılacak ağıtlar Türkçe ve Kürtçe olacaktır. Atılacak sevinç çığlıklarının İngilizce, Almanca, Fransızca, İbranice, Farsça, Yunanca, Rusça olacağını da unutmamak gerekiyor! Bizler yani Anadolu coğrafyasında yüzlerce yıldır bir arada yaşayan insanlar etle tırnak gibi değil, baş ve gövde gibiyiz. Unutmayalım, kız aldık, kız verdik. Bu gün çoğumuzun ister Türk, ister Kürt olsun dayı, teyze, hala çocuklarının birbirine kırdırılmak istenen taraftan olduğunu unutmayalım!
Son olaylarda ortaya çıkan büyük bir gerçek var; PKK terör örgütü bu kadar büyük saldırıları yapacak ne teknik alt yapıya, ne de lojistik imkana sahip. Buda göstermektedir ki, anılan örgüte yardım eden çok derin yapılar var. Türk Milleti bunu göz ardı etmemelidir. PKK ve işbirlikçilerinin asıl amacı Ortadoğuda istikrarlı bir Türkiye’nin olmaması, terörden beslenen emperyalist güç odaklarına sömürecekleri yeni alanların  açılmasıdır. Öyle olmasaydı 1974 yılında kurulan bölücü örgüt şimdiye kadar kaç defa bitme noktasına geldi ise bir şekilde tekrar dirilmezdi. 2 aylık bebeklere bile kurşun sıkmaktan imtina etmeyen bu canilerin asıl hizmet ettikleri yer Kürt halkı değil, bu coğrafyayı sömürmek isteyen emperyalist devletlerdir. Türk Milleti uyanık olmak zorundadır. Bu gün sadece doğu ve güney doğu bölgelerimizde gerçekleşen anarşi olayları doğrudan milletimizin sağ duyusu yok edilerek  bütün ülkeye yayılmak istenmektedir. Burada halkımız akıllı davranıp silahlı kuvvetlerine ve emniyet güçlerine güvenmek, sağ duyulu olmak zorundadır.
Ülkeyi yönetmeye talip olan kim olursa olsun halkın öfkesini yatıştırmak gibi bir zorunluluğu vardır. Üstte çatışma çıkartılıp, altta halkın sakin olması beklenemez. Bu konuda görev mevcut tüm sivil toplum kuruluşlarına, siyasi partilere ve kanaat önderlerine düşmektedir.
Kimse şunu unutmasın; bu gün bölücü örgütün şehit ettiği gerek asker ve gerekse emniyet güçlerimizin içinde Türk asıllılar olduğu kadar Kürt ve hatta başka kökenden olan kardeşlerimizde bulunmaktadır. O halde yapılacak tek şey; ülke olarak derdimize, kederimize ve sevincimize sahip çıkmak, yüz yıllardır bir arada yaşadığımız, ekmeğimizi bölüşüp, suyunu içtiğimiz, ölüsüne ağlayıp, birlikte halay çekip horon teptiğimiz insanlarımızı ötekileştirmemek, birbirimizin yaralarını sarmaktır. Zaman kırılma, darılma, düşmanlaşma zamanı değil, kardeşlik zamanıdır! Bunu başardığımız anda kazanan biz, kaybeden rezidanslarda oturan küresel çeteler olacaktır!

            Haydi Türkiyem; sen bunu başarırsın! Düşmanına koz verme, yüz yıl önce başaramadılar, şimdi başarmalarına izin verme!

3 Eylül 2015 Perşembe

KURANSIZ İSLAM


Kuransız İslam olur mu? Allah kelamı olmadan, Allah’ın ilahi yasalarının yazılı olduğu Kuran olmadan İslam olur mu? Hazreti Muhammed Müslüman inancına göre Allah’ın insanlığa gönderdiği son peygamberdir, o halde Onun sünneti olmadan İslam olur mu?
Denilir ki, İslam geldi bütün dinler batıl (Allah katında geçersiz) oldu. Peki bu gün yaşanan nedir? Allah’ın kitabı, peygamberi olmadan yaşanan hangi dindir? Barış dini İslam nasıl bir anda sapık ideolojilerle anılır oldu? Sevginin ve kardeşliğin salık verildiği bir din nasıl oldu da terörizmle anılır oldu? Sorular uzayıp gidiyor…Cevaplar ise soruların çokta uzağında değil.
Evvel emirde bu soruları sorduran neyse, cevabı da onda gizli. İslam alemi ne zaman ki kutsal kitabının ilk emri olan “Oku!” ve peygamberinin “İlim Çin’de dahi olsa gidip alınız!” emrini unuttu, hayatından Allah’ın kitabını, Resulünün sünnetini çıkardı. İşte o gün kutsal kitabının “Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği kitap ve hikmeti hatırlayıp, düşünün”(Bakara-231) ve Allah Resulünün "Ey kızım Fatıma! Babam Peygamber diye güvenme Rabbine karşı kulluk vazifeni yap, Eğer Allah’tan nefsini satın alamazsan vallahi ben bile senin namına hiçbir şey yapamam!” (Müslim, İman,89, Hadis no:351) sözlerini bir kenara itti, dinini başkalarının isteği üzerine yaşamaya başladı. Peygamberin kızı olması bile kurtaramaz dediği evladına verdiği nasihati unutan İslam alemi, kurtuluşu şıhların, şeyhlerin ve tarikat liderlerinin iki dudağı arasında aramaya başladı. O vakit beğenmediğimiz ve her zaman orta çağ karanlığında dediğimiz batı alemi bilim ve teknolojide üstünlüğü ele geçirdi. Kimsenin suçlu aramasına gerek yok. Suçlu muskadan, nefesten, şıhların şefaatinden medet uman anlayıştır. Bilim ve teknolojide altın çağı yaşayan İslam coğrafyası bu gün savaşlar, karışıklıklar, kan ve göz yaşı ile anılıyorsa bunun tek suçlusu yine İslam dinini bilmeyen Müslümanlardır!
İslam alemi kendisine gönderilen Kuranı okumak, idrak etmek ve anlamak zorundadır. Yoksa bu coğrafyada kan ve göz yaşı kıyamete kadar dinmeyecek, Müslümanlar emperyalistlerin oyuncağı olmaya devam edecektir. Kökü dışarıda terör örgütlerinin avı olan gençler kim ve ne için öldüklerini bilmeden ölmeye devam edeceklerdir. Düşünün; yüz yıldan bu yana dünyada en fazla kıyım İslam coğrafyasında yaşanmakta, Müslümanlar adeta birbirini boğazlamada yarışmakta. Sözde İslam adına cihat için ortaya çıkan sözüm ona İslamcı(!) oluşumlar ne hikmetse Müslüman kanı dökmekte, cihat yaptığını söyleyenler karşı olduklarını söyledikleri gayrı müslim devletlerde bırakın eylem yapmayı mantar tabancası bile patlatmamaktadır!
Yazdıklarımdan terörü hoş gördüğüm anlamı çıkartılmasın, asla! Hiç bir canlının bir başkasının hayat hakkına kastını asla hoş görmem. Ancak sözde İslam adına çıktığını söyleyen terör organizasyonları cahil Müslümanların kanı üzerinden beslenirken, neden cihat ettiklerini söyledikleri kafir devletlerde varlık göstermez de hep dökülen Müslüman kanı olur onu sorgularım. Nedeni gayet açık ve nettir; Allahın kitabını, Onun resulünün yolunu terk etmek, Allaha inandığını söylerken Allahı unutmak, peygamberin yolundan gittiğini söylerken onun felsefesini bilmemek, İslam dininin hakiki anlamını bilmeden şıhların telkini ile hareket etmek, Müslüman olduğunu söylerken okunan Kuranı bile anlamamak… Bütün bunları üst üste koyduğunuz zaman sözde İslam adına kan dökenlerin neden ve nasıl beslendiklerini ve kimlere hizmet ettiklerini gayet iyi anlamaktayız.
Gerçek dinini bilen, İslamın felsefesini tam olarak idrak eden hiçbir kimse eline silah alıp bir başkasının canına kıymaz. Asıl can alıcı mesele buradadır. Biz dinimizi Allahın ve Resulünün getirdiği anlayışa göre değil, bu işin ticaretini yapanların direktiflerine göre yaşıyoruz. Bunun neticesinde de İslam coğrafyasında kan ve göz yaşı dinmiyor.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Türk Milletinin yüz yıllar boyu akıl ve mantık dini İslamı sırf birilerinin telkini ile yaşadığını gördüğü için 1924 yılında 29 merkezde İmam Hatip Okullarını açtırmış, bu okulların öncelikli müfredatı olarak yabancı dil ve bilim dersleri konulmasını istemiştir. Çünkü Gazi Mustafa Kemal ve Cumhuriyeti kuran kadronun 31 Mart gibi gerici bir ayaklanmanın sonuçlarını görmesi, din eğitiminin bilimsel temellere oturtulması gerektiğini bilmesine yetip artmaktadır. Atatürk inanç konusunda da aydın fikirli din adamlarının toplumu yönlendirecek kişiler olduğunun bilinciyle hareket etmiş, açtırdığı İmam Hatip Okullarının başına aydın görüşlü deneyimli eğitimcilerin getirilmesini özellikle istemiştir. 21 Nisan 1924 tarihinde İstanbul Daru’l-Fünûnunun hükmi şahsiyeti hakkındaki kanun ile İstanbul Üniversitesi bünyesinde İlahiyat fakültesi kurulmuştur.
Gazi Mustafa Kemal, Türkiye’nin akıl ve fen ile ilerleyebileceğini her fırsatta dile getirirken, toplumun İslam dinini hurafelerle, dogmalarla değil, gerçek din eğitimi almış akıl ve bilim süzgecinden geçmiş din adamları vasıtasıyla öğrenmesini istemiştir. Sadece Kurtuluş savaşı sırasında 17 bin medrese talebesinin askere gitmediklerini söylersek her halde Atatürk’ün neden din eğitiminin bilimsel temellere oturtulmasını istediğini anlayabiliriz. Türk Milletinin ölüm dirim savaşında bir kolordu kadar kişinin askere gitmemesi demek, sırf bunu Osmanlının talebeler askere alınmaz adetinden kaynaklanması, birde üstüne üstlük medrese hocalarının Gazi Mustafa Kemal’den medrese sayısını arttırmasını talep etmesi durumun vahametini açıklamaya yeter sanırım.
Unutmayın; Allah’ın kitabı Kuran olmadan, peygamberin sünnetleri olmadan, şıhlarla, şeyhlerle, melelerle efendilerle İslam olmaz! Sırf dinimizi akıl ve mantık dairesinde öğrenmemizi istedi diye Atatürk’e düşmanlık etmek, birilerinin gelir kanallarını kapattığı için Atatürk’e dinsiz demek cehaletin dik alasıdır! Bu gün din bezirganlarının yegane korkusu gerçek İslamın öğrenilmesi, Müslümanların kutsal kitapları Kuranı okumaları, anlamaları ve idrak etmelerdir! Çünkü gerçek İslam’ı öğrenen cennete girmek için şıhın eteğine değil, Allahın kitabına sarılacağını bilir!
Allah Türk Milletine dininin kutsal kitabı Kuranı Kerimi okuyup anlama ve ebedi önderi Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün Nutkunu okuyup düşmanlarını tanıma basireti versin!