29 Aralık günü Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung internet
sitesinde Mike Szymanski isimli gazetecinin bir haber yorumu yayınlanıyor. Tamamıyla
taraflı ve ülkemize kin kusan bu haber yorum Almanya'nın Sesi (Deutsche Welle)
isimli medya kuruluşunda da basın özeti şeklinde yayınlanıyor. Bütün Türkiye
basınını (Türk değil, Türkiye! Türk olsaydı bu ayrıntıyı kimse atlayamazdı!)
taradım ve bu haber ile alakalı tek bir yazarın yorumuna rastlayamadım. Sadece
Cumhuriyet gazetesinde rastladım habere. Ancak anlı şanlı kalemşörlerimizden
tek bir yorum yoktu! Belki gözümden kaçtı, belki de gerçekten yoktu!
Neydi
peki bu haber yada yorum? "Silahlı
çatışmalar 1984'ten beri devam ediyor. 40 bin insan öldü. Çözümün şiddet
olmadığı kanla kanıtlanıyor. Ve şiddet buna rağmen son bulmuyor. Kulağa ne
denli acı gelse de devlet ülkenin güneydoğusunu defterden silmiş gibi
görünüyor. Mazlum bölgenin ülkenin kalkınmasına bir katkısı yok. Modern
Türkiye'nin yaşam duygusundan hiçbir şey Kürt bölgesine ulaşmış değil.
Hükümetin operasyonlara gerekçe olarak ülkenin birliğini koruma çabasını
göstermesi ise laf-ı güzaf. Türkiye çoktan bölünmüş bir ülke.”
Bir
gazeteci ancak bu kadar taraflı ve bu kadar düşmanlık ve kin dolu bir haber
yapabilirdi! Sanki herr Szymanski yıllardır bu ülkede yaşamakta, sanki 1984 den
beri Güneydoğu ve Türkiye'yi çok iyi bilmekte, ve sanki çatışmaların tarafı
gibi kaleme almaktadır! İşin garip olan tarafı bu beyefendinin tevellüdü daha
1977… Bize göre çocuk yani. Peki bu gazetecinin Türkiye aşkı nereden
geliyor? Bu beyefendi 2015 yılından
itibaren çalıştığı Süddeutsche Zeitung gazetesinin Türkiye, Yunanistan ve
Kıbrıs muhabirliğini yapıyor. Türkiye'yi ne kadar tanıdığı ise meçhul.
Sayın okurlarım; bendeniz yıllarca ülkemizin
doğu ve güneydoğusunda bulunmuş birisiyim. Yani birileri gibi Boğazda oturup
Tendürekleri, Şehidanları, Gabarı, Ciloyu, Satı, Buzulu, Zagrosları yazan
birisi değilim. Bu garip acizane, bu
yerleri birer birer gitmiş, görmüş ve yaşamış biridir. Yıllarca "Dövlet
bize bahmir!" diyenlerin aslında en çok devlet imkanlarından yararlanan
kişiler olduğunu, devletin memuru, amiri, askeri ve polisi ile gece gündüz hiç
dur durak bilmeden halka hakikaten hizmet götürmeye çalıştığını, bu uğurda can
verdiklerini bu Alman gazetecisinden çok daha iyi bilen ve yaşayan birisiyim.
Yıllarca
iktidara gelen bütün siyasi partiler hükümet ettikleri sürece ilk evvel doğu ve
güneydoğu bölgelerine yapılacak devlet hizmetlerini, yatırımları ön plana
çıkartmışlar, bu bölgelere katrilyonlar dökülürken yanı başımızda pek çok
köyümüz su, elektrik, asfalt, ve kanalizasyona kavuşmayı beklemek zorunda
kalmıştır. Benim milletim üleşmeyi
bilir. Mazluma sahip çıkmayı, bir dilim ekmeği, bir yudum suyu paylaşmayı
bilir. 1991 de Irak'ın kuzeyinden gelenlere nasıl kucak açtığımızı bizzat
şahidi olarak ben bilirim. Huduttaki askerlerimizin mataralarındaki suyu,
çantalarındaki peksimeti nasıl paylaştıklarını gözlerimle görmüş birisiyim.
Şimdi Suriyelilere Türk Milletinin nasıl kucak açtığını gören birisiyim.
Öyleyse bu kadar alicenap bir millet nasıl olurda aynı siperde harp ettiği, kız
alıp kız verdiği, durduğu kıblesi bir, inandığı din bir, beraber gülüp, beraber
ağladığı kardeşine ayrımcılık eder? benim milletim hiçbir zaman ülkenin doğu ve
güneydoğusunda yaşayanları el gibi görmemiştir. Kendi öz kardeşi olduğunu bilir
ve böyle de bilinmesini ister.
Herr Szymanski kürt bölgesine yatırım
yapılmıyor demekte. Bendenizde "Sen halt emişsin bayım!" demekteyim.
Çünkü 2002 yılından 2015 yılına kadar ülkede devlet tarafından yapılan toplam
yatırımın %23 ü Syzmanski efendinin kürt bölgesi dediği doğu ve güneydoğu
bölgelerine yapılmış! Türkiye'de yedi coğrafi bölgenin olduğu ve en az vergi
katkısının bu bölgeler olduğu düşünülürse, ülke genelinde yapılan toplam 462,8
Milyar TL olarak yapılan yatırımın 105,4 milyar lirası bu bölgeye yapıldıysa,
ben kusura bakmayın ama yine "Sen halt emişsin bayım!"derim. Türkiye
Cumhuriyeti devleti basit yorumlarla, basit haberlerle yıkılacak bir devlet
değildir elbette. Yapılan yatırımlar, vatandaşlara verilen hizmet sırf bir
Alman gazeteci yok dedi diye yok olmaz, ancak sinek ne kadar küçük olursa olsun
mide bulandırır! Hele hele böyle bir yorum 30 dilde TV, Radyo ve İnternet haber
portalı ile yayın yapan DW (Deutsche Welle- Almanyanın Sesi) kanalında
yayınlanırsa ne olur sizce? Tek bir cevap verilir bu soruya; Almanya silah ile
PKK'nın başaramadığını psikolojik harp ile başarmak telaşında! Bunun içinde her
türlü yolu denemekte. Son zamanlarda DW kanalında ne hikmetse Irak ve Türkiye
arasında kurulacak bir kürt devletinin sık sık analizi yapılmakta. Almanlar bu
konuda çok iştahlılar. Neden olmasınlar ki; 1914'de alamadıklarını şimdi almak
istiyor olamazlar mı?
Kimse kalkıp da Almanya'nın Türkiye'nin
müttefiki olduğunu iddia etmesin. Eğer yanılır şaşarda birileri bu iddia ile
gelirse benim verilecek cevabım hazırdır; hadi oradan! Almanya devleti ne
imparatorluk döneminde, ne de diğer cumhuriyetler döneminde Türkiye'nin
parçalanması fikrinden asla caymamış, her fırsatta bunu değerlendirmenin
yollarını aramıştır. Daha Alman birliğini yeni sağladığı yıllarda bile meşhur
şansölyeleri Bismarck Osmanlı İmparatorluğunun parçalanarak Avrupalı
müttefikleri arasında paylaşılmasını istiyordu! Hatta öyle ki Bismarck bütün
yakın doğu politikasını bunun üstüne kurmuştur. Türkiye'nin birinci paylaşım
savaşına girmesi her ne kadar Enver, Talat ve Cemal beylerin dahiyane(!)
yönetimleri neticesinde görülse de gerçekte Almanların yıllardan beri
sürdürdükleri bir politikanın neticesindedir. Eğer Almanya harbi kazanmış
olsaydı, sanmayın ki Osmanlı topraklarından çıkacaktı! Theobald von Bethmann
Hollweg adlı asker kökenli Alman şansölyesinin düşüncesi hiçte dostane değildi.
Sanmayın ki Adolf Hitler Türkiye'yi dost gördüğü için saldırmadı. Hitler, Sovyetler Birliği içindeki Türklerin
varlığından ve aynı zamanda Türk
ordusunu biraz tanıdığı için uzak durdu. Ancak Sovyetleri fethetmiş olsaydı,
sırada mecburen Türkiye olacaktı! Çünkü Irak ve Arap petrollerinin önünde
Türkiye bir mania olarak duramazdı!
Bu
gün bakıldığında Almanya önümüzdeki 250 yılı şekillendirme kaygısındadır.
Almanların en büyük hayali dün kaçırdıkları treni bu gün yakalamaktır. Dün
Osmanlı ile inemedikleri yakın doğuyu bu gün ele geçirmek çabasındadır bayan
Merkel ve kurmayları. Ancak bu hiçte kolay olmayacaktır. Çünkü diğer egemen
devletlerinde olduğu gibi bu pembe düşlerinin önünde Türkiye engeli vardır. Bölgede
istikrarlı, halkı ile barışık, demokratik, çağdaş ve laik Türkiye
emperyalistlerin en büyük kabusudur. Bu nedenle müttefik gördüğümüz yada öyle
bildiğimiz emperyaller bu ülkenin birlik ve bütünlüğünün bozulması için her
türlü yolu denemektedir. Yukarıdaki yazının amacıda psikolojik olarak ordumuzu
ve güvenlik güçlerimizi çökertmek, demoralize etmektir! Çünkü onların beklentileri
gerçekleşmemiş, Türk ordusu yenilmemiştir! Unutmayın; ordumuz yenilmeden kimse
cumhuriyetimize ve milletimize kast edemeyecektir. Çünkü " Ordumuz,
Türk birliğinin, Türk kudret ve yeteneğinin,Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş
bir ifadesidir. Ordumuz,Türk topraklarının ve Türkiye ülküsünü gerçekleştirmek
için harcamakta olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi İmkânsız
güvencesidir." M.K.Atatürk-1937
Birileri
pembe hülyalara dalabilirler; kimseye sözümüz olmaz. Ancak; mevzu Türkiye ve
Türk Milleti olunca, o pembe hülyaları kabusa çevireceğimizden kimsenin şüphesi
olmasın!
Bu gün sadece Almanya'nın değil,
müttefikimiz gibi görünen bütün batı ülkelerinin kabusu Büyük Türkiye'dir. Bunu
başarmakta çok zor değildir. Rahmetli Prof. Dr.Oktay Sinanoğlu hocamızın
buyurduğu gibi; Adriyatikten Çin seddine nasıl tek bir dil, yani Türkçe bizi
götürüyorsa, Türk Birliğini kurmakta hayal değildir! İşte Avrupa, Amerika,
Rusya, Çin ve bilimum dostlarımızın(!) ortak kabusu budur!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder