18 Mart 2015 Çarşamba

YA SAKARYA, YA DUMLUPINARDAKİLER?

Sofya’da ateşemiliterdir. Ülkesinin büyük paylaşım savaşına girdiğini duyduğunda beyninden vurulmuşa döner. Almanların yanlış taktikleri ve beklentileri, Enver, Talat ve Cemal beylerin aşırı Alman hayranlığı “Hasta Adamın” sonunu getirmiştir. Araya bin bir rica koyar, kendisinin aktif bir göreve verilmesini ister. Tekirdağ Yarkışla’da karargahı bile olmayan 19 uncu Tümene Tümen kumandanı olarak tayin edilir.
“ Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir.” diyen bu büyük askerin  Anafartalar’da askeri ile yazdığı destan bu gün bile düşman Harp Okullarında “Savaş Stratejisi Dersi” olarak okutulmaktadır. Bu asker Mustafa Kemal’dir. Görev süresi dolmadığı halde, Sofya’da kuş tüyü yataklarda yatabilecekken, tıpkı Libya’da olduğu gibi,   vatansever her Türk zabiti gibi harbe koşan ve Türk Milletinin alın yazısı olan bu büyük asker, özellikle İstiklal Harbimizden daha önemli gibi gösterilen ama gerçekte bizzat komuta ettiği 19 uncu Tümen ile  destan yazdığı Çanakkale Zaferi ile adeta YOK sayılmaktadır. Oysa yanlıştır, Çanakkale’de kırılamaz denilen İngiliz gururunu kıran, Türk milletinin geleceğini şekillendirecek olan kişi, yani Mustafa Kemal Çanakkale muharebelerinin efsane ismi olmuştur. Ancak bütün bunlara rağmen Çanakkale muharebeleri, sanki koca cihan harbinde kazanılan tek  zafermiş gibi göz önüne getirilmekte ve yanlış yapılmaktadır.
            Bu satırların yazarının iki yakın akrabası Çanakkale’de yatmaktadır. Sanılmasın ki bu yazıda Çanakkale Zaferini yada o zaferi kazanmak için kendini feda edenleri görmezden geliyorum; ASLA! Her şeyden evvel cennet mekan babam Alim Harmanda’nın öz dayısı olan Hırca Ömer oğlu Mehmet (künyesi geldiğinde 17 yaşındadır.) ve annem Dudu Harmanda’nın öz amcası Tan Süleyman oğlu İbrahim’in ( o cennet mekanda 17 yaşında gitmiştir Çanakkale’ye. Gönüllüdür, mecburi değil gönüllü gitmiştir.) yarın ruz-i mahşerde yüzlerine bakamam. Ancak koskoca bir savaşı sadece bir cephe ile özdeşleştirmek, sadece işine geldiğini almak gafletine düşenlere de birkaç laf etmeden duramam!
            Dünya Harp Tarihinde Çanakkale deniz ve kara muharebelerinin çok mümtaz bir yeri vardır. Bunu hangi askere yada tarihçiye sorarsanız aynı cevabı alırsınız. Çünkü eşit olmayan güçler arsında yapılan bir savaş ancak bu kadar muhteşem bir zafer ile sonuçlandırılabilirdi. Dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu olan Büyük Britanya ve Fransa devletlerinin başını çektiği bağlaşıklarının uğradıkları hezimet hakikaten destan niteliğindedir. Türk Askeri bu harpte tabiri caiz ise insan üstü bir gayretle vatan toprağını savunmuş, ölümün kesin olduğu bu harpte adeta devleşmiştir.
 Son yıllarda  özellikle bir kesim tarafından Çanakkale Harbi ön plana çıkartılmaktadır. Bu harp ön plana çıkartılırken de sanki Hicaz-Yemen, Galiçya, Filistin-Sina, Kafkasya, Irak, İran ve Balkan cephelerinde Türk ordusu değil de Alman ordusu savaşmış gibi kimse bunlara değinmez! Bu ne cahillik, bu ne aymazlıktır!
Mesela Irak cephesinde Halil Kut ve Musa Kazım Karabekir paşaların kazandığı bir Kut savaşı vardır ki; İngiliz Harp tarihinde kap kara bir lekedir. Çünkü Büyük Britanya İmparatorluğu hiçbir harpte 23 bin ölü ve yaralı ile 18 Bin esiri aynı anda vermemiştir. Peki sana bir soru sevgili okur; Çanakkale’de yani payitahtın dibinde askerine buğday çorbası veren Osmanlı, Kut’ül Ammare’de, Medine’de yağlı pirinç pilavı ile Osmanlı Şerbeti mi  veriyordu?  “Evlatlarım aç kaldınız biliyorum. Ben de açım… Size bir tavsiyem var ben çekirge yedim çok lezzetli. Aç kaldığınız vakit siz de çekirge yeyin” Medine Müdafii Fahreddin Paşa… Askerine verecek kumanya bulamayan bir paşanın sözlerini okudunuz. Sorarım size; Medine müdafaası, Kut’ül Ammare savaşı çok mu önemsizdir? Ya Yemen? Filistin ve Sina Cephesinde kaybettiğimiz 102 bin askerimiz?
Her biri bayraklaşmış, her biri gelincik misali kutsal vatan toprağına düşmüş şehitlerimizi sırf Mustafa Kemal adı ön plana çıkmasın diyerek anmamak hangi aklın ve mantığın tezahürüdür bilemiyorum. Ancak bildiğim bir  tek şey; kırk tümenle harbe giren  ve 295 tümene kadar çıkan Osmanlı Ordusunun harp bittiği vakit elinde topu topu 10 tümeninin kalmadığıdır.
16 Mayıs 1919 da Bandırma Vapuru ile Anadolu’ya geçenler, Vatanın kurtuluşunun Türk Milletinde olduğunun bilincindeydiler. Bu nedenledir ki; hiçbir maddi imkanın olmadığı Anadolu Bozkırında milli bir şahlanış başlatmanın mecburiyeti ve bilinci içindeydiler. Küçük küçük direnişleri belli bir merkezde toplayarak Milli Orduyu kurmak, işgal altındaki payitahttan ölüm pahasına kaçıp mili orduya katılmak, işgal güçlerinin kontrolü altındaki cephaneliklerden mühimmat kaçırmak aklı başında kişilerin değil, yüreği vatan ve istiklal aşkı ile çarpanların işidir!
Sadece Çanakkale Zaferini ön plana çıkarmak şehitlerimizin aziz ruhlarının rencide edilmesi demektir. Adama sorarlar; madem Çanakkale bu kadar önemliydi göklere çıkarttığınız bu zaferin arkasında Osmanlı neden yenildi ve Mondros neden imzalandı?  Neden İngiliz zırhlılarının namluları Dolmabahçe’ye, Topkapı’ya  çevriliydi? Neden bu kadar yapay zafer çığlıkları? Yoksa bunun temelinde Mustafa Kemal’i silmek istemeniz mi yatıyor?

“Sabah aldığımız tepe, bakıyoruz öğleden sonraya düşmanın eline geçmiş. Daim bir yaralı ve cenaze nakli var. Artık şehitlerin naklinden vazgeçildi. Yaralılara bazen su bile veremeyecek duruma düşüyoruz. Sahra hastanemizin yeri üç-dört defa değişti. Ameliyat ekibi artık bitkin durumdadır. İaşemiz bitti. Yaralılara bile yedirecek tayınımız kalmadı. Hekim paşaya "Kumandanım, mekkare katırlarının gübrelerinin içinde arpa daneleri var. İzniniz olursa ayıklayıp yıkayalım. Kavurur yeriz!" dedim. Hekim paşa "Yaşatmak için yaşamak zorundayız. dediğini yap Ömer Çavuş!" dedi... İlk işimiz mekkare hayvanatının bulunduğu ahırlara dalmak oldu. -Burdur Tefenni Türk köyünden Bardaklı Veli oğlu Sıhhiye Çavuş Ömer (Oğlu Alim Harmanda'dan nakildir) Sakarya Savaşı hatırası. Hani çokça görüyoruz ya; bir piyade bölüğünün 1917 deki tayın tablosunu. İçimiz burkuluyor, diyoruz bu ne biçim bir vatan sevgisidir diye… Dedem,  üç savaşın gazisi Bardaklı Veli oğlu Sıhhiye Çavuşu Ömer kadana katırlarının gübrelerinin içinden arpa danelerini ayıklayıp yıkadıklarını ve kavurup yediklerini böyle anlatmış rahmetli babama. Babam bunları anlatırken ikimizde  ağlıyorduk. Ağır yaralılardan nasıl umutlarını kestiklerini, artık şehitleri değil, ağır yaralıları bile harp meydanında bıraktıklarını anlatırmış babama. Anlatırken de ağlarmış daim. Dedem hem Balkan, hem Cihan hem de İstiklal harbi gazisi olmasına ve Moskofa esir düşmesine rağmen ekseriyetle İstiklal Harbini anlatırmış. Ne de olsa insan çektiği çilenin semeresini görünce mutlu olmaz mı? 22 gün ve gece süren ve tarihlere Melhame-i Kübra (Çok büyük ve kanlı savaş) olarak geçen ve Türk Miletinin 238 senedir süren geri çekilmesinin bittiği Sakarya Meydan Muharebesini nasıl yok sayacaksınız?

Ya İnönü? Eskişehir ve Kütahya? Ya Ayıntap? Gazi ünvanı verdiğiniz Gazi Antep? Ya nasıl yok sayacaksınız “Kalesinde hür bayrağı dalgalanmayan esir memlekette Cuma Namazı kılınmaz!” diyen Sütçü İmam Şeyh Ali Sezai (Kurtaran) efendiyi ve Kahraman Maraş halkını? Yapmayın lütfen! Bizim sadece Çanakkalemiz yok! Etmeyin, eylemeyin…

 

“Durmadan yürüyoruz, o hale geldik ki artık gözümüz ne ölüleri görmekte, ne yaralıları. Tek bir hedefimiz var; İZMİR!”  9 günde İzmir’e giren şanlı orduyu, yok saymayın! İzmir’e diyerek çakar almaz tüfeği ile Akşehir’den yola çıkıp Banaz’da şehit düşen 65 yaşında ki Karahöyüklü hacı Emin dayıyı yok saymayın!

Çanakkale’yi kazanan Türk askeridir. İnönü’yü, Sakarya’yı ve Dumlupınar’ı kazanan askerin de Türk askeri olduğu gibi.

Gazi Mustafa Kemal nasıl ki Derne’de, Tobruk’ta. Bingazi’de varsa, Çanakkale’de de var olmuştur. Hatta bu konuda Sultan II.Abdülhamit’in hatıra defterinde şöyle yazmaktadır “İşte bu sırada Rabbime şükürler olsun ki, ummaya bile cesaret edemediğim zafer haberi ulaştı. Düşman tasını tarağını toplamış askerlerinin yarısını denize, yarısını gemilerine dökerek Çanakkale önünden çekilip gitmişti. Bu büyük zaferi Mustafa Kemal Bey adında bir miralay (albay) kazanmış. Allah, devletime hizmeti geçenlerden razı olsun.” (Sayfa-168-169) Peki İngiliz savaş bakanı ve daha sonra İngiltere başbakanı olacak olan Winston Churchill ne demektedir? “Şu anda mağlubiyeti bütün damarlarımda hissetmekteyim. Çok üzgünüm! Oldukça umutluydum, daha dün kadar Çanakkale bizimdir diyordum. Bu savaşı kazanmak için; askeri, parayı ve cephaneyi en ince ayrıntısına kadar hesaplamıştım. Hepsinde de çok üstündük. Mutlaka yenecektik. Yalnız bir tek şeyi hesaba katmışız: Mustafa Kemal’i!”

Çanakkale Deniz Zaferinin 100 üncü yılı kutlu olsun. Şehitlerimizin, gazilerimizin, aziz Atatürk ve silah arkadaşlarının ruhları şâd, mekanları cennet, komşuları Hazreti Muhammed (SAV) olsun!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder