Sofya’da ateşemiliterdir.
Ülkesinin büyük paylaşım savaşına girdiğini duyduğunda beyninden vurulmuşa
döner. Almanların yanlış taktikleri ve beklentileri, Enver, Talat ve Cemal
beylerin aşırı Alman hayranlığı “Hasta Adamın” sonunu getirmiştir. Araya bin
bir rica koyar, kendisinin aktif bir göreve verilmesini ister. Tekirdağ
Yarkışla’da karargahı bile olmayan 19 uncu Tümene Tümen kumandanı olarak tayin
edilir.
“ Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye
kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim
olabilir.” diyen bu büyük askerin Anafartalar’da
askeri ile yazdığı destan bu gün bile düşman Harp Okullarında “Savaş Stratejisi
Dersi” olarak okutulmaktadır. Bu asker Mustafa Kemal’dir. Görev süresi
dolmadığı halde, Sofya’da kuş tüyü yataklarda yatabilecekken, tıpkı Libya’da
olduğu gibi, vatansever her Türk zabiti gibi harbe koşan ve
Türk Milletinin alın yazısı olan bu büyük asker, özellikle İstiklal Harbimizden
daha önemli gibi gösterilen ama gerçekte bizzat komuta ettiği 19 uncu Tümen ile
destan yazdığı Çanakkale Zaferi ile
adeta YOK sayılmaktadır. Oysa yanlıştır, Çanakkale’de kırılamaz denilen İngiliz
gururunu kıran, Türk milletinin geleceğini şekillendirecek olan kişi, yani
Mustafa Kemal Çanakkale muharebelerinin efsane ismi olmuştur. Ancak bütün
bunlara rağmen Çanakkale muharebeleri, sanki koca cihan harbinde kazanılan tek zafermiş gibi göz önüne getirilmekte ve yanlış
yapılmaktadır.
Bu satırların yazarının iki yakın akrabası
Çanakkale’de yatmaktadır. Sanılmasın ki bu yazıda Çanakkale Zaferini yada o
zaferi kazanmak için kendini feda edenleri görmezden geliyorum; ASLA! Her
şeyden evvel cennet mekan babam Alim Harmanda’nın öz dayısı olan Hırca Ömer
oğlu Mehmet (künyesi geldiğinde 17 yaşındadır.) ve annem Dudu Harmanda’nın öz
amcası Tan Süleyman oğlu İbrahim’in ( o cennet mekanda 17 yaşında gitmiştir
Çanakkale’ye. Gönüllüdür, mecburi değil gönüllü gitmiştir.) yarın ruz-i
mahşerde yüzlerine bakamam. Ancak koskoca bir savaşı sadece bir cephe ile
özdeşleştirmek, sadece işine geldiğini almak gafletine düşenlere de birkaç laf
etmeden duramam!
Dünya
Harp Tarihinde Çanakkale deniz ve kara muharebelerinin çok mümtaz bir yeri
vardır. Bunu hangi askere yada tarihçiye sorarsanız aynı cevabı alırsınız.
Çünkü eşit olmayan güçler arsında yapılan bir savaş ancak bu kadar muhteşem bir
zafer ile sonuçlandırılabilirdi. Dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu olan
Büyük Britanya ve Fransa devletlerinin başını çektiği bağlaşıklarının uğradıkları
hezimet hakikaten destan niteliğindedir. Türk Askeri bu harpte tabiri caiz ise
insan üstü bir gayretle vatan toprağını savunmuş, ölümün kesin olduğu bu harpte
adeta devleşmiştir.
Son
yıllarda özellikle bir kesim tarafından
Çanakkale Harbi ön plana çıkartılmaktadır. Bu harp ön plana çıkartılırken de
sanki Hicaz-Yemen, Galiçya, Filistin-Sina, Kafkasya, Irak, İran ve Balkan
cephelerinde Türk ordusu değil de Alman ordusu savaşmış gibi kimse bunlara
değinmez! Bu ne cahillik, bu ne aymazlıktır!
Mesela Irak cephesinde
Halil Kut ve Musa Kazım Karabekir paşaların kazandığı bir Kut savaşı vardır ki;
İngiliz Harp tarihinde kap kara bir lekedir. Çünkü Büyük Britanya İmparatorluğu
hiçbir harpte 23 bin ölü ve yaralı ile 18 Bin esiri aynı anda vermemiştir. Peki sana bir soru sevgili okur;
Çanakkale’de yani payitahtın dibinde askerine buğday çorbası veren Osmanlı,
Kut’ül Ammare’de, Medine’de yağlı pirinç pilavı ile Osmanlı Şerbeti mi veriyordu?
“Evlatlarım aç kaldınız biliyorum. Ben de açım… Size bir tavsiyem var
ben çekirge yedim çok lezzetli. Aç kaldığınız vakit siz de çekirge yeyin”
Medine Müdafii Fahreddin Paşa… Askerine verecek kumanya bulamayan bir
paşanın sözlerini okudunuz. Sorarım size; Medine müdafaası, Kut’ül Ammare
savaşı çok mu önemsizdir? Ya Yemen? Filistin ve Sina Cephesinde kaybettiğimiz
102 bin askerimiz?
Her biri
bayraklaşmış, her biri gelincik misali kutsal vatan toprağına düşmüş
şehitlerimizi sırf Mustafa Kemal adı ön plana çıkmasın diyerek anmamak hangi
aklın ve mantığın tezahürüdür bilemiyorum. Ancak bildiğim bir tek şey; kırk tümenle harbe giren ve 295 tümene kadar çıkan Osmanlı Ordusunun
harp bittiği vakit elinde topu topu 10 tümeninin kalmadığıdır.
16 Mayıs 1919 da Bandırma Vapuru ile
Anadolu’ya geçenler, Vatanın kurtuluşunun Türk Milletinde olduğunun
bilincindeydiler. Bu nedenledir ki; hiçbir maddi imkanın olmadığı Anadolu
Bozkırında milli bir şahlanış başlatmanın mecburiyeti ve bilinci içindeydiler.
Küçük küçük direnişleri belli bir merkezde toplayarak Milli Orduyu kurmak,
işgal altındaki payitahttan ölüm pahasına kaçıp mili orduya katılmak, işgal
güçlerinin kontrolü altındaki cephaneliklerden mühimmat kaçırmak aklı başında
kişilerin değil, yüreği vatan ve istiklal aşkı ile çarpanların işidir!
Sadece
Çanakkale Zaferini ön plana çıkarmak şehitlerimizin aziz ruhlarının rencide
edilmesi demektir. Adama sorarlar; madem Çanakkale bu kadar önemliydi göklere
çıkarttığınız bu zaferin arkasında Osmanlı neden yenildi ve Mondros neden
imzalandı? Neden İngiliz zırhlılarının
namluları Dolmabahçe’ye, Topkapı’ya
çevriliydi? Neden bu kadar yapay zafer çığlıkları? Yoksa bunun temelinde
Mustafa Kemal’i silmek istemeniz mi yatıyor?
“Sabah aldığımız tepe, bakıyoruz
öğleden sonraya düşmanın eline geçmiş. Daim bir yaralı ve cenaze nakli var.
Artık şehitlerin naklinden vazgeçildi. Yaralılara bazen su bile veremeyecek
duruma düşüyoruz. Sahra hastanemizin yeri üç-dört defa değişti. Ameliyat ekibi
artık bitkin durumdadır. İaşemiz bitti. Yaralılara bile yedirecek tayınımız
kalmadı. Hekim paşaya "Kumandanım, mekkare katırlarının gübrelerinin
içinde arpa daneleri var. İzniniz olursa ayıklayıp yıkayalım. Kavurur
yeriz!" dedim. Hekim paşa "Yaşatmak için yaşamak zorundayız. dediğini
yap Ömer Çavuş!" dedi... İlk işimiz mekkare hayvanatının bulunduğu
ahırlara dalmak oldu. -Burdur Tefenni Türk köyünden Bardaklı Veli oğlu Sıhhiye
Çavuş Ömer (Oğlu Alim Harmanda'dan nakildir) Sakarya Savaşı hatırası. Hani çokça görüyoruz ya;
bir piyade bölüğünün 1917 deki tayın tablosunu. İçimiz burkuluyor, diyoruz bu
ne biçim bir vatan sevgisidir diye… Dedem,
üç savaşın gazisi Bardaklı Veli oğlu Sıhhiye Çavuşu Ömer kadana
katırlarının gübrelerinin içinden arpa danelerini ayıklayıp yıkadıklarını ve
kavurup yediklerini böyle anlatmış rahmetli babama. Babam bunları anlatırken
ikimizde ağlıyorduk. Ağır yaralılardan
nasıl umutlarını kestiklerini, artık şehitleri değil, ağır yaralıları bile harp
meydanında bıraktıklarını anlatırmış babama. Anlatırken de ağlarmış daim. Dedem
hem Balkan, hem Cihan hem de İstiklal harbi gazisi olmasına ve Moskofa esir
düşmesine rağmen ekseriyetle İstiklal Harbini anlatırmış. Ne de olsa insan
çektiği çilenin semeresini görünce mutlu olmaz mı? 22 gün ve gece süren ve
tarihlere Melhame-i Kübra (Çok büyük ve kanlı savaş) olarak geçen ve Türk
Miletinin 238 senedir süren geri çekilmesinin bittiği Sakarya Meydan
Muharebesini nasıl yok sayacaksınız?
Ya İnönü? Eskişehir ve Kütahya? Ya
Ayıntap? Gazi ünvanı verdiğiniz Gazi Antep? Ya nasıl yok sayacaksınız “Kalesinde
hür bayrağı dalgalanmayan esir memlekette Cuma Namazı kılınmaz!” diyen Sütçü
İmam Şeyh Ali Sezai (Kurtaran) efendiyi ve Kahraman Maraş halkını? Yapmayın
lütfen! Bizim sadece Çanakkalemiz yok! Etmeyin, eylemeyin…
“Durmadan yürüyoruz, o hale geldik ki artık
gözümüz ne ölüleri görmekte, ne yaralıları. Tek bir hedefimiz var; İZMİR!” 9 günde İzmir’e giren şanlı orduyu, yok
saymayın! İzmir’e diyerek çakar almaz tüfeği ile Akşehir’den yola çıkıp
Banaz’da şehit düşen 65 yaşında ki Karahöyüklü hacı Emin dayıyı yok saymayın!
Çanakkale’yi kazanan Türk askeridir.
İnönü’yü, Sakarya’yı ve Dumlupınar’ı kazanan askerin de Türk askeri olduğu
gibi.
Gazi Mustafa Kemal nasıl ki Derne’de,
Tobruk’ta. Bingazi’de varsa, Çanakkale’de de var olmuştur. Hatta bu konuda
Sultan II.Abdülhamit’in hatıra defterinde şöyle yazmaktadır “İşte bu sırada
Rabbime şükürler olsun ki, ummaya bile cesaret edemediğim zafer haberi ulaştı.
Düşman tasını tarağını toplamış askerlerinin yarısını denize, yarısını
gemilerine dökerek Çanakkale önünden çekilip gitmişti. Bu büyük zaferi Mustafa
Kemal Bey adında bir miralay (albay) kazanmış. Allah, devletime hizmeti
geçenlerden razı olsun.” (Sayfa-168-169) Peki İngiliz savaş bakanı ve daha sonra
İngiltere başbakanı olacak olan Winston Churchill ne demektedir? “Şu anda
mağlubiyeti bütün damarlarımda hissetmekteyim. Çok üzgünüm! Oldukça umutluydum,
daha dün kadar Çanakkale bizimdir diyordum. Bu savaşı kazanmak için; askeri,
parayı ve cephaneyi en ince ayrıntısına kadar hesaplamıştım. Hepsinde de çok
üstündük. Mutlaka yenecektik. Yalnız bir tek şeyi hesaba katmışız: Mustafa
Kemal’i!”
Çanakkale
Deniz Zaferinin 100 üncü yılı kutlu olsun. Şehitlerimizin, gazilerimizin, aziz
Atatürk ve silah arkadaşlarının ruhları şâd, mekanları cennet, komşuları
Hazreti Muhammed (SAV) olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder