Zeynep, Gülsüm, Emine, Ayşe, Fatma, Özgecan…..
Adı unutulup giden milyonlara…
Dün 8 Mart’tı ya hani, sormayın!
Bütün sosyal paylaşım sitelerinde kadınlar hakkında bir methiye düzme yarışı,
bir göklere çıkarma telaşı kadınları ki...ne siz sorun ne de ben anlatayım! Güya Dünya Emekçi Kadınlar günü olarak ilan
edilen 8 Mart günü kadınların bütün problemleri son buldu, bütün kadınlar mutlu
ve mesut oldu! İki yüzlülüğün daniskasıydı yaşanan! Bütün kadın hakları
ihlalleri bir günde bitiverdi. Tacizler, tecavüzler ve cinayetler bir anda
bıçak kesilir gibi kesildi. Bütün gazeteler boy boy kadınlarla ilgili
manşetlerle arzı endam eylediler. Tv haberleri kadınlara daha çok yer verdi.
Falan ve filan yani…
Kırk
senedir bağırırım; dininizin göklere çıkardığı, ayaklarına cennetleri serdiği
kadınlar kutsaldır, onlar anadır, bacıdır, yârdır, kızınızdır, ninenizdir diye.
Beş kız kardeşi ve bir kızı olan ben bunları dile getirince hemcinsim olan
erkekler tarafından alaya bile alınmış bir insanım. Olsun; karıncanın misali,
bizim tarafımız belli en azından!
Alemlere
rahmet olarak gönderilmiş peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa şöyle buyurmaktadır ''Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi
kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür.'' Yani kadınları köle olarak alın satın, onları hor ve
hakir görün demez!
Kadın kutsaldır, çünkü ANA yani temeldir.
Dövülüp, hor ve hakir görülecek değil, baş tacı edilecek bir varlıktır. Eşrefi
mahluk olan insana annesine, kız kardeşine, kızına saygılı olması gerektiği bütün semavi dinlerde açık bir
biçimde yazılmıştır.
Türk Milletinde
kadın denilince sadece ana, bacı, yar, kız demek değildir. Çok farklı ve önemli
bir yere sahiptir Türk kadını. Bunu
tarihte kurulmuş bütün Türk devletlerinde net bir biçimde görmek mümkündür. Öyle
kutsal bir yere oturtulmuştur ki; Türk destanlarına baktığımız da kadının Umay
Ananın kutsiyeti ile özdeşleştirildiğini görürüz. Yaratılış destanında Yaratana
ilham veren "Ak Ana" isimli kadındır. Oğuz Hanın eşleri kutsaldır.
Çünkü her ikisi de ışıktan doğmuşlar, ilahi varlıklardır. Kadın toplumsal
yaşamın tüm alanlarında söz sahibidir.
Kağanın eşi
olan Katun (hanım) kamutayda (ulular meclisi) kağanın yanında oturur ve kineşe
(tartışmaya) müdahil olur. Çünkü kadın diğer toplumlarda görüldüğü üzere bir
meta değil, devlet yönetiminde söz sahibidir. Hatta Tanrı Kut Mete'nin Çin
devleti ile yaptığı barış anlaşmasını eşi Katun imzalamıştır.
Türk
kadını yönetime karışırken, Çinlilerde kadının hiç bir sosyal statüsü yoktur.
Çinlilerde kadının boşanma hakkı yoktur. Buna karşın Türk Kağanlığında kadın ve
erkeğin boşanma hakları vardır. Koca karısının getirdiği çeyizinin bedelini
verirken, kadın para vermek veya mihrinden vazgeçmek suretiyle kocasından
boşanabilirdi. Bu hakkın bulunmasına karşın Türklerde boşanma görülmediği gibi,
diğer milletlerin aksine poligami (çok eşlilik) hoş görülmemiş, tek eşlilik
aile hayatında önemli bir yere sahip olmuştur.
Budizm dininin kurucusu Buda (Sidarta
Gautama) ilk zamanlar kurduğu dine kadınları almamıştır! İngiltere'de kadınlar murdar sayıldığı
için İncile el süremiyorlardı. Yine İngiltere'de 11 inci yüzyıla kadar
kocaların karılarını satma hakları vardı!
Meşhur Arap
seyyahı İbni Battu'da (Ebû Abdullah Muhammed bin Abdullah bin Muhammed
bin İbrahim Levâtî Tancî) Rıhlet-ü İbn
Battûta isimli eserinde Türk illerine yaptığı gezide şöyle demektedir. "Burada
tuhaf bir hale şahit oldum ki o da Türkler'in kadınlarına gösterdiği hürmetti.
Burada kadınların kıymeti ve derecesi erkeklerinden daha üstündür."
Bir çok milletlere mensup kadınlar köle
gibi pazarlanırken, Türk kadını toplum nezdinde itibarını daima muhafaza
etmiştir. Ebul Gazi Bahadır Han, Şecere-i Terakime'de, Oğuz ilinde, yedi kızın
uzun yıllar beylik yaptığını anlatmakta ve bu kızların isimlerini şöyle
sıralamaktadır: "Boyu Uzun Burla, Barçın, Salur, Şabatı Hatun, Künin
Körkli, Kerçe Buladı, Kuğatlı Hanım."
Peki Altay dağlarının en yüksek
doruğunun Türkler tarafından verilen ismi nedir bilir misiniz? Zahmet
buyurmayın, ben diyeyim: KADIN BAŞI!
Türk
Milleti kadını diğer milletler gibi alınıp satılır bir meta olarak görmemiştir.
Tarihin her döneminde kadını baş tacı etmiş, ona hak ettiği değeri daima
vermiştir. Mesela Kağan sefere çıktığı zaman ülkeyi Katun yönetmiştir. Çünkü Dede Korkut hikayelerinde bile rast
geldiğimiz çok önemli bir husus vardır Türk Kadınında; evlenecek çağa gelen
Türk kızının ok atması, çok iyi ata binmesi, kılıç kullanması ve hatta
güreşmesi ne kadar destansı gelse de aranan ve olması gereken özelliklerdir. Çağlar boyu Türk devletlerinde kadınların
okur yazar olmaları önemli bir meziyet
olup kız çocuklarının okutulması hayati bir öneme sahiptir. Başka
uluslarda kadın alınıp satılan bir meta, Türk Milletinde Hayat Ağacının sahibi UMAY ANA! Türk milleti kadınına daima
kutsal bir hüviyetle bakmıştır.
Türk kadını kendisine verilen bu değeri ve
duyulan güveni asla boşa çıkarmamıştır. Sadece tarlada rençber, dağda oduncu,
tezgahın başında halı, kilim dokuyan, karasaban ardında çift süren bir
kimlikten öte, doğurduğu çocuklarına
eğitimini verecek kadar bilge, erinin yanında vatanını savunacak kadar
yiğittir Türk kadını!
Türk
kadınının bütün bu hasletlerini bilen ve kendisini yetiştiren kadınla daima
gurur duyan Türkün Ulu Başbuğu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, aydınlanmanın
kadından başlaması gerektiğini söylemiştir. Kadınını aydınlatan, bilinçlendiren
saygı duyan ve ona hak ettiği değeri veren toplumların kendisi ile barışık ve
diğer milletlere önder olacağını bilen bir lider olarak evvela kadınlarımızın
eğitilmesi için özel çaba sarf etmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin kıt kanaat
imkanları ile seçilen Türk kızlarının Almanya, Fransa gibi ülkelere eğitim
görmeleri için gönderilmesini sağlamıştır. Diyerek
yurtdışına gönderdiği kızların birer aydınlanma meşalesi olması gerektiğini
söylemiştir. Ebedi Başbuğun direktifleri ile yurt dışına eğitime giden Türk
Kızları, asaletlerinin mensup oldukları milletten geldiği bilinci ile gittikleri
ülkelerden eğitimlerini üstün dereceler ile bitirerek dönüp; Türk kadınının
gurur abideleri olmuşlardır.
Kim
ne derse desin, kim neyi öne sürerse sürsün, Türkiye Cumhuriyetinin dünya
devletleri arasında hak ettiği yeri alması, Özgecan ARSLAN, Ayşe PAŞALI gibi
cinayetlerle dünya basınında yer almaması, ancak ve ancak eğitimli Türk anaları
sayesinde olacaktır. Ne zamanki anamız, bacımız, kızımız dediğimiz
kadınlarımızı sadece bir anneler günü ile, bir 8 Mart Emekçi kadınlar Gününe
sığdırmaktan vazgeçeriz, ne zamanki onları “Allah’ın emanetleri, kutsal birer
varlık” olarak görürüz, işte o gün Türkiye Cumhuriyeti kadını ile, erkeği ile
hak ettiği yere gelmiş olur.
Bu gün 9 Mart, yılın geri kalan günlerinde
de sizden kadınlara sahte gülücükler, hamasi nutuklar beklemiyorum. Sadece
kendiniz olun. Sadece kadınlara Allah Resulünün gösterdiği saygıyı gösterin.
Onlar sizlere çok daha fazla saygı, sevgi,
hoş görü ve anlayış göstereceklerdir. Çünkü onlar dünyaya sizin gözünüzle
değil, ANA gözüyle bakıyorlar. Unutmayın, kadınlar saygıyı yılın bir günü
değil, her gün hak ediyorlar…
Son sözü Hacı Bektaş-ı Veli’ye
bırakıyorum: Kadınlarını okutmayan milletler batmaya mahkumdur!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder