(ATATÜRK DÖNEMİ 1922-1938)
Daha önceki yazılarımızda Osmanlı
dönemi ve İstiklal Harbi yıllarında Türk Amerikan ilişkilerini anlatmıştık. Bu
yazımızda Cumhuriyet dönemi, daha doğrusu İstiklal Harbimizin bitiminden Ulu
Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ölümüne kadar geçen sürede Türk Amerikan
münasebetlerini inceleyeceğiz.
Dizi
yazımızın ikincisinde belirttiğimiz üzere ABD İstiklal harbimiz boyunca TBMM
ile ilişkileri en alt seviyede tutmaya özen göstermiştir. Ankara Hükümetinin; kapitülasyonların
kaldırılarak ABD ile TBMM hükümetleri arasında resmi ilişkiler kurulması talebi
ABD İstanbul yüksek temsilcisi Amiral Bristol’e iletilmiş, ne hikmetse Wahington’dan bir ses
çıkmamıştır. [1] Ancak Amiral Bristol Ankara hükümeti ile ABD arasında
ilişkilerin başlaması konusunda ısrarcıdır. TBMM hükümetinin Fransa ile yaptığı Ankara
antlaşmasından sonra Amerikan hükümeti İstanbul’daki Ticaret Temsilciliğinden
bir kişiyi Ankara’ya göndermiştir. [2]
Mustafa Kemal Paşa ABD ile TBMM arasında
diplomatik ilişkiler kurulmasını özellikle istemektedir. Çünkü ABD hem
ekonomik, hem de sanayi olarak büyük bir devlettir ve 1921 yılında göreve gelen
Cumhuriyetçi partiden Warren Gamaliel Harding, Monreo Doktrinine
sadık kalınacağını açıklamıştır.[3] Bazı aklı evvellerin Amerika Birleşik
Devletleri o günün egemen (süper) gücüdür tanımlaması sadece gülünecek bir
olaydır. Evet, ABD o günkü şartlarda bir Avrupa yada Asya kıtası gibi yıkım
görmemiştir. Ama yine de 20 inci yüzyılın ilk çeyreğinde egemen güç Büyük
Britanya (İngiltere) imparatorluğudur. Mustafa Kemal ATATÜRK İngiltere
devletine karşı ABD kartını oynamak istemiştir. Bu nedenle önemlidir ABD. Buna
karşın ABD, TBMM hükümeti ile
ilişkilerinde daima tedbiri elden bırakmamıştır.
ABD
her ne kadar TBMM hükümeti ile olan münasebetlerini en alt seviyede tutmaya
özen göstermişse de; tabiri caiz ise her
taşın altından çıkmaya, her fırsatta TBMM hükümetinin işlerini bozmaya gayret
göstermiştir. Türkiye'nin e buhranlı günlerinde ABD hem Pontus hem de Ermeni
hareketlerini açıkça desteklemiştir.
İstiklal Harbimizin kesin zafer ile
sonuçlanmasının ardından toplanan Lozan Barış Konferansı, Karlofça ile başlayan ve her zaman
aleyhimize sonuçlanan barış anlaşmalarının bitmesi mi, yoksa devamı mı olacağı konusunda
ciddi bir sınavdır. TBMM hükümeti delegasyonu;
Türk Milletinin tek yasal
temsilcisi sıfatı ile gittiği Lozan'da ciddi bir direnişle karşılaşacak,
gözlemci olarak katılan devletlerin bile Türkiye'nin egemenlik hakları ve
kapitülasyonlar konusunda taraf devletler ile iş birliğine gittiklerini
görecektir. Sözde Monroe Doktrinine
bağlı kalacağını açıklayan Amerika Birleşik Devletleri ne hikmetse Lozan
Konferansında Monroe Doktrinini unutacaktır!
Lozan
Barış Konferansında ABD, Osmanlı Devleti
yada TBMM hükümeti ile doğrudan harp halinde olmamasına karşın “Gözlemci Ülke”
sıfatı ile katılmış, ancak her konuda konferansa aktif rol oynamıştır. Açık
Kapı ilkesi, kapitülasyonlar, teşkilatlandırdığı Misyoner Okulları nedeniyle
adeta taraf ülke hüviyetine bürünmüştür. Fener Rum Patrikhanesi konu olunca ABD
delegasyonu yetkilendirilmediği halde Türk delegasyonunun karşısında Lord
Curzon ile hareket etmiştir. Boğazlar konusunda ABD tam anlamıyla İngiliz
görüşlerini desteklemiştir. Hiç şüphesiz Amerika Birleşik Devletlerinin
Lozan'da TBMM delegasyonunu sıkıştırmaya çalışmasının altında çok ciddi konular
bulunmaktadır. Bunların en önemlileri yıllar boyu adeta kanser misali açtıkları
Misyoner Okullarının akıbeti, Ermeni tezleri ve kapitülasyonlar meseleleridir.
24 Temmuz 1923 tarihinde Türkiye ile itilaf
devletleri arasında imza edilen Lozan
Anlaşmasının akabinde 6 Ağustos 1923 de Amerika Birleşik Devletleri ve
Türkiye arasında ikinci bir anlaşma imzalanır. Bu anlaşmanın en önemli tarafı
1917 yılından itibaren kesilen Türk-Amerikan resmi ilişkilerinin başlaması ve
kapitülasyonlar konusunda ABD'ye tanınan ayrıcalıkların sona ermesidir. Yine 6
Ağustos 1923 tarihinde Türkiye ve ABD arasında suçluların iadesi, anlaşması
imzalanacaktır. Her iki ülke parlamentolarında onaylandıktan sonra yürürlüğe
girecek olan ilk anlaşma Amerikan kongresinde 3,5 yıl bekletilmesine rağmen
onaylanmamıştır. Bunun en önemli nedeni ise Lozan'da istediklerini alamayan
Ermeni diasporasının etkili çalışmalardır. O kadar sistemli çalışmışlardır ki;
1918 yılında Vahan Kardaşyan ile James W. Gerard tarafından kurularak Milli
Mücadele döneminde Türk karşıtlığıyla tanınmış ve kara propaganda üzerinde
uzmanlaşmış ilk örgüt; ACIA (American Committee for the Independence of Armenia
- Amerika Ermenistan’ın Bağımsızlığı Komitesi) artık bağımsızlığa kavuşturacak
bir Ermenistan kalmadığı için Lozan Antlaşmasına Karşıt Amerikan Komitesi ACOLT
(The American Committee Opposed to the Lausanne Treaty-Lozan Antlaşmasına Karşı
Amerikan Komitesi) adını alır ve tüm gücü ile Lozan anlaşmasının ABD
temsilciler meclisi ve kongreye gelmemesi için çalışır.[4] Ermenilerin ve Demokrat Partinin yoğun kulisleri neticesinde
Türk-Amerikan anlaşması 1927 yılında ABD senatosu tarafından ret edilir.
Türkiye'nin başına ileriki yıllarda "Ermeni Meselesi" olarak çıkacak
olan suni mevzunun taraftarları ilk zaferlerini kazanmışlardır. Temelinde
Amerika Birleşik Devletlerinin misyoner okullarının ve Protestan Ermeni
cemaatinin yattığı bu suni mesele Türkiye Cumhuriyetinin de çok başını ağrıtacaktır.
[5]
1927
yılı Şubat ayında uluslar arası
literatürde "Modus Vivendi" (Yaşama Biçimi) olarak adlandırılan
"Geçici Anlaşma" ile Türkiye Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik
Devletleri arasında ilk diplomatik ilişki kurulur ve Ekim 1927 de ABD'nin
Türkiye Büyükelçisi Joseph Grew Türkiye Cumhurbaşkanı Atatürk'e güven mektubunu
verir. ABD ile 1 Ekim 1929'da imzalanan "Ticaret Seyriseferin
Anlaşması" haricinde kayda değer bir diplomatik ilişki kurulmamıştır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ABD'den özellikle teknoloji ve eğitim
konularında yararlanmak istemiştir. Ancak ABD'nin Türkiye'ye bakışı kolay kolay
değişmemiş, özellikle İngiliz destekli isyanlar ile yeni kurulan Türk
Devletinin yıkılacağı beklentisi Washington kulislerinde sıkça dile
getirilmiştir. Ancak genç Türkiye Cumhuriyeti ve onun dahi önderi Atlantik
ötesi müttefikimiz(!) Amerika'nın hevesini kursağında bırakmıştır!
Dizi
yazımızın bir sonraki bölümünde Milli Şef İnönü dönemi Türk-Amerikan İlişkilerini ele alacağız.
DİP NOTLAR :
[1]-1921 Ocak ayı
[2]-Temsilcinin adı Julian Gillespie olup 1921 Aralık Ayında
gittiği Ankara’dan 1922 Şubatında ayrılmıştır. (y.n)
[3]-HARMANDA, Kudret Türk Amerikan İlişkileri-2- YÖRTÜRK
Dergisi 2015 Eylül-Ekim Sayı :123
[4]- ŞİMŞİR, Bilal; (1977), "Türk-Amerikan
İlişkilerinin Yeniden Kurulması ve Ahmet
Muhtar Bey' in Vaşington Büyükelçiliği (1920-1927), Belleten (162)
[5]- HARMANDA, Kudret Türk Amerikan İlişkileri-1- YÖRTÜRK
Dergisi 2015 Temmuz-Ağustos Sayı :122
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder