2 Aralık 2015 Çarşamba

TÜRK AMERİKAN İLİŞKİLERİ-3-

 (ATATÜRK DÖNEMİ 1922-1938)
          Daha önceki yazılarımızda Osmanlı dönemi ve İstiklal Harbi yıllarında Türk Amerikan ilişkilerini anlatmıştık. Bu yazımızda Cumhuriyet dönemi, daha doğrusu İstiklal Harbimizin bitiminden Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ölümüne kadar geçen sürede Türk Amerikan münasebetlerini inceleyeceğiz.
            Dizi yazımızın ikincisinde belirttiğimiz üzere ABD İstiklal harbimiz boyunca TBMM ile ilişkileri en alt seviyede tutmaya özen göstermiştir.  Ankara Hükümetinin; kapitülasyonların kaldırılarak ABD ile TBMM hükümetleri arasında resmi ilişkiler kurulması talebi ABD İstanbul yüksek temsilcisi Amiral Bristol’e iletilmiş,  ne hikmetse Wahington’dan bir ses çıkmamıştır. [1] Ancak Amiral Bristol Ankara hükümeti ile ABD arasında ilişkilerin başlaması konusunda ısrarcıdır.  TBMM hükümetinin Fransa ile yaptığı Ankara antlaşmasından sonra Amerikan hükümeti İstanbul’daki Ticaret Temsilciliğinden bir kişiyi Ankara’ya göndermiştir. [2]
            Mustafa Kemal Paşa ABD ile TBMM arasında diplomatik ilişkiler kurulmasını özellikle istemektedir. Çünkü ABD hem ekonomik, hem de sanayi olarak büyük bir devlettir ve 1921 yılında göreve gelen Cumhuriyetçi partiden Warren Gamaliel Harding,  Monreo Doktrinine sadık kalınacağını açıklamıştır.[3] Bazı aklı evvellerin Amerika Birleşik Devletleri o günün egemen (süper) gücüdür tanımlaması sadece gülünecek bir olaydır. Evet, ABD o günkü şartlarda bir Avrupa yada Asya kıtası gibi yıkım görmemiştir. Ama yine de 20 inci yüzyılın ilk çeyreğinde egemen güç Büyük Britanya (İngiltere) imparatorluğudur. Mustafa Kemal ATATÜRK İngiltere devletine karşı ABD kartını oynamak istemiştir. Bu nedenle önemlidir ABD. Buna karşın ABD,  TBMM hükümeti ile ilişkilerinde daima tedbiri elden bırakmamıştır.
            ABD her ne kadar TBMM hükümeti ile olan münasebetlerini en alt seviyede tutmaya özen göstermişse de;  tabiri caiz ise her taşın altından çıkmaya, her fırsatta TBMM hükümetinin işlerini bozmaya gayret göstermiştir. Türkiye'nin e buhranlı günlerinde ABD hem Pontus hem de Ermeni hareketlerini açıkça desteklemiştir.  
            İstiklal Harbimizin kesin zafer ile sonuçlanmasının ardından toplanan Lozan Barış Konferansı,   Karlofça ile başlayan ve her zaman aleyhimize sonuçlanan barış anlaşmalarının bitmesi mi, yoksa devamı mı olacağı konusunda ciddi bir sınavdır. TBMM hükümeti delegasyonu;  Türk Milletinin tek  yasal temsilcisi sıfatı ile gittiği Lozan'da ciddi bir direnişle karşılaşacak, gözlemci olarak katılan devletlerin bile Türkiye'nin egemenlik hakları ve kapitülasyonlar konusunda taraf devletler ile iş birliğine gittiklerini görecektir.  Sözde Monroe Doktrinine bağlı kalacağını açıklayan Amerika Birleşik Devletleri ne hikmetse Lozan Konferansında Monroe Doktrinini unutacaktır!
            Lozan Barış Konferansında ABD,  Osmanlı Devleti yada TBMM hükümeti ile doğrudan harp halinde olmamasına karşın “Gözlemci Ülke” sıfatı ile katılmış, ancak her konuda konferansa aktif rol oynamıştır. Açık Kapı ilkesi, kapitülasyonlar, teşkilatlandırdığı Misyoner Okulları nedeniyle adeta taraf ülke hüviyetine bürünmüştür. Fener Rum Patrikhanesi konu olunca ABD delegasyonu yetkilendirilmediği halde Türk delegasyonunun karşısında Lord Curzon ile hareket etmiştir. Boğazlar konusunda ABD tam anlamıyla İngiliz görüşlerini desteklemiştir. Hiç şüphesiz Amerika Birleşik Devletlerinin Lozan'da TBMM delegasyonunu sıkıştırmaya çalışmasının altında çok ciddi konular bulunmaktadır. Bunların en önemlileri yıllar boyu adeta kanser misali açtıkları Misyoner Okullarının akıbeti, Ermeni tezleri ve kapitülasyonlar meseleleridir.
             24 Temmuz 1923 tarihinde Türkiye ile itilaf devletleri arasında imza edilen Lozan  Anlaşmasının akabinde 6 Ağustos 1923 de Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye arasında ikinci bir anlaşma imzalanır. Bu anlaşmanın en önemli tarafı 1917 yılından itibaren kesilen Türk-Amerikan resmi ilişkilerinin başlaması ve kapitülasyonlar konusunda ABD'ye tanınan ayrıcalıkların sona ermesidir. Yine 6 Ağustos 1923 tarihinde Türkiye ve ABD arasında suçluların iadesi, anlaşması imzalanacaktır. Her iki ülke parlamentolarında onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek olan ilk anlaşma Amerikan kongresinde 3,5 yıl bekletilmesine rağmen onaylanmamıştır. Bunun en önemli nedeni ise Lozan'da istediklerini alamayan Ermeni diasporasının etkili çalışmalardır. O kadar sistemli çalışmışlardır ki; 1918 yılında Vahan Kardaşyan ile James W. Gerard tarafından kurularak Milli Mücadele döneminde Türk karşıtlığıyla tanınmış ve kara propaganda üzerinde uzmanlaşmış ilk örgüt; ACIA (American Committee for the Independence of Armenia - Amerika Ermenistan’ın Bağımsızlığı Komitesi) artık bağımsızlığa kavuşturacak bir Ermenistan kalmadığı için Lozan Antlaşmasına Karşıt Amerikan Komitesi ACOLT (The American Committee Opposed to the Lausanne Treaty-Lozan Antlaşmasına Karşı Amerikan Komitesi) adını alır ve tüm gücü ile Lozan anlaşmasının ABD temsilciler meclisi ve kongreye gelmemesi için çalışır.[4] Ermenilerin ve Demokrat Partinin yoğun kulisleri neticesinde Türk-Amerikan anlaşması 1927 yılında ABD senatosu tarafından ret edilir. Türkiye'nin başına ileriki yıllarda "Ermeni Meselesi" olarak çıkacak olan suni mevzunun taraftarları ilk zaferlerini kazanmışlardır. Temelinde Amerika Birleşik Devletlerinin misyoner okullarının ve Protestan Ermeni cemaatinin yattığı bu suni mesele Türkiye Cumhuriyetinin de çok başını ağrıtacaktır. [5]
            1927 yılı Şubat ayında  uluslar arası literatürde "Modus Vivendi" (Yaşama Biçimi) olarak adlandırılan "Geçici Anlaşma" ile Türkiye Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri arasında ilk diplomatik ilişki kurulur ve Ekim 1927 de ABD'nin Türkiye Büyükelçisi Joseph Grew Türkiye Cumhurbaşkanı Atatürk'e güven mektubunu verir. ABD ile 1 Ekim 1929'da imzalanan "Ticaret Seyriseferin Anlaşması" haricinde kayda değer bir diplomatik ilişki kurulmamıştır.
            Gazi Mustafa Kemal Atatürk ABD'den özellikle teknoloji ve eğitim konularında yararlanmak istemiştir. Ancak ABD'nin Türkiye'ye bakışı kolay kolay değişmemiş, özellikle İngiliz destekli isyanlar ile yeni kurulan Türk Devletinin yıkılacağı beklentisi Washington kulislerinde sıkça dile getirilmiştir. Ancak genç Türkiye Cumhuriyeti ve onun dahi önderi Atlantik ötesi müttefikimiz(!) Amerika'nın hevesini kursağında bırakmıştır!
            Dizi yazımızın bir sonraki bölümünde Milli Şef İnönü dönemi  Türk-Amerikan İlişkilerini ele alacağız.




DİP NOTLAR                                   :
[1]-1921 Ocak ayı
[2]-Temsilcinin adı Julian Gillespie olup 1921 Aralık Ayında gittiği Ankara’dan 1922 Şubatında ayrılmıştır. (y.n)
[3]-HARMANDA, Kudret Türk Amerikan İlişkileri-2- YÖRTÜRK Dergisi 2015 Eylül-Ekim Sayı :123
[4]- ŞİMŞİR, Bilal; (1977), "Türk-Amerikan İlişkilerinin Yeniden Kurulması ve  Ahmet Muhtar Bey' in Vaşington Büyükelçiliği (1920-1927), Belleten (162)
[5]- HARMANDA, Kudret Türk Amerikan İlişkileri-1- YÖRTÜRK Dergisi 2015 Temmuz-Ağustos Sayı :122

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder