Kasım
ayında bir zirve gerçekleştirildi ülkemizde. G20 denilen bu iki günlük zirveye
çevrildi dünyanın gözü. Ben zirvede alınan kararlara, Obama'nın süper lüks
korunan konuk evine, Suudi kralının şatafatlı görgüsüzlüğüne değinmeyeceğim.
Bu
zirve başlamadan hemen önce Türkiye
Cumhuriyeti devleti 2013 yılında yaptığı ve o güne kadarki en büyük savunma
ihalesini iptal ettiğini duyurdu. Bu
ihalenin iptal edilmesindeki olağanüstülük ihaleyi kazanan ülke yada şirketin
kimliğiydi; ihale Çinli bir şirket
tarafından kazanılmıştı ve füze savunma ihalesiydi. Toplam tutarı ise 3 milyar
400 milyon Amerikan dolarıydı!
G20
zirvesine saatler kala yapılan bu açıklama NATO üyesi ülkelerde ve özellikle
ABD ile İngiltere'de memnuniyet verici olarak karşılanıyordu! Nasıl
karşılanmasın ki? Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu boyutta bir silah alımı
öncelikle NATO içerisinde en büyük silah ihracatçısı durumundaki ABD, Fransa ve
İngiltere'yi rahatsız etmiştir. NATO üyesi Türkiye'nin ittifakın düşmanı
durumundaki bir devletten bu denli büyük bir silah sistemi alması ittifakın
hava savunma sisteminde sıkıntıya yol açacağı şeklinde askeri kanat tarafından
dile getirilirken, siyasi kanat Türkiye'nin ittifakın düşmanlarıyla silah alış
verişi yapmasını kabul edemiyordu. Kapalı kapılar ardında sürdürülen
görüşmelerde ısrarla Türkiye'nin bu hatasından (!) dönmesi isteniyordu. Ve…
Türkiye batılı dostlarını kıramayarak ihaleyi iptal ediyordu. Hem de G20
zirvesine saatler kala!
Mesele
sanıldığı gibi basit bir silah ihalesi değildir. Mesele çok daha derin, Avrupa
ve Asya'nın ve hatta dünyanın gelecekteki 250 yılını alakadar eden bir
meseledir. Şöyle ki; Türkiye son
yıllarda özellikle terörle mücadele, Irak ve Suriye konularında müttefikleri ile ciddi fikir
ayrılıklarına düşmüş durumdadır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti geleceğinin
şekillendirilmesinde kendi fikirlerinin ve kaygılarının dikkate alınmasını
istemekte, bunun için uluslar arası arenada fikirlerini ve kaygılarını
müttefikleri ve komşularına anlatırken tedbirlerini de kendi çapında
almaktadır. Ancak müttefik olarak gördüğümüz yada öyle bildiğimiz batılı
devletler için Türkiye'nin kaygılarından çok kendi çıkarları ön plandadır!
Elbette bu böyle sürecek değildir. En küçük bir olayı kendileri için
kullanmaya alışık olan batılı şımarık müttefiklerimiz böylesine büyük bir silah
alımında şaşırmışlar ve hemen Türkiye'nin NATO üyeliğini öne sürmüşlerdir.
Türkiye
Cumhuriyeti 4000 senelik bir devlet geleneğinin mirasçısıdır. Bu miras kolay
edinilmemiş, 136 devlete mal olmuş bir mirastır!
Bu gün dost yada müttefik gibi görünenlerin
yarın kendisini arkadan hançerlemekten geri durmayacağını çok iyi bilmektedir.
Bu nedenle bu gün müttefik yada dost gibi görünenlerden azami yarar sağlamak
devletimizin elbette ana prensibidir.
Devletlerin dostları olmaz, çünkü devletler bir mekanizmadır. Dostluk ve kardeşlik milletler arasında
olur. Bu gün müttefik veya dost dediğiniz bir devletin yönetim veya politika
değişikliği ile düşmanınız olmayacağını kimse garanti edemez!
Türkiye yıllardan beri gerek NATO ve
gerekse BM gibi örgütlerin ortak kararlarına azami katılmış bir devlettir. Kore
örneği hala canlı bir hatıradır. Keza Somali, Bosna, Kosova, Lübnan, Makedonya,
Gürcistan ve Afganistan aynı şekilde
ülkemizin askeri, siyasi ve ekonomik olarak katkı sağladığı bölgelerdir. Buna
mukabil ülkemiz yanı başındaki Irak, Suriye ve benzeri ülkelerin siyasi
boşlukları nedeniyle en çok zararı gören devlet durumundadır.
Birinci
körfez harekatında ve arkasından ikinci Irak savaşında binlerce Irak'lı mülteci
ülkemize sığınmış, buna mukabil müttefiklerimiz (!) söz verdikleri halde
kıllarını kımıldatmamışlar, "Çekiç Güç" adı altında yerleştirdikleri
ihanet gücü yıllarca ülkemizin başına bela olan PKK terörünü adeta beslemiştir!
En son Suriye örneğinde olduğu üzere Mister Obama tavşana kaç, tazıya tut
demekte, çelişkili açıklamaları ile Türk halkının aklında soru işaretlerine
neden olmaktadır. Mister Obama'nın Avrupa'da en önemli müttefiklerinden olan
Frau Merkel büyük atası Bismarck gibi gözünü Anadolu ve Mezopotamya
petrollerine, yer altı kaynaklarına dikmiş durumdadır. Silahlı Kuvvetlerimizin
ve Polisimizin yaptığı son operasyonlarda ele geçirilen Alman menşeli silahlar,
Amerikan yardımı uçak savar füzeleri müttefiklerimizin bize olan muhabbetlerini
ayan beyan gözler önüne sermektedir. Sözüm ona Suriye'de PYD terör örgütüne 50
ton silah yardımı yapan ABD, sanki İŞID terör örgütünü elinde uçakları varmış
gibi PYD terör örgütüne Stinger füzesi vermiştir. Peki bu STİNGER füzeleri
ne işe yarar? Karadan havaya atılır ve jetlerin korkulu rüyasıdır. Askeri
çevrelerde adı aircraft killer yani uçak katilidir. Menzili 4.8 km olan bu uçak katili
füze kimin için verildi sizce? PKK bu füzeleri nazar boncuğu olarak mı
kullanacak? Türkiye devleti ve halkı bunların arkasındaki art niyeti bilmiyor
mu?
Türkiye batılı müttefiklerinin hiçte şakaya
gelmediklerini çok iyi bilmektedir. En son Rusya ile meydana gelen uçak krizi
göstermiştir ki; Türkiye her hangi bir devlet ile harbe girişirse ne NATO, ne
BM Türkiye'nin yanında olmayacaktır! Bunu bu gün çok daha iyi anlamaktayız. Bakınız
ABD dışişleri bakanı John Kerry ne diyor; "Rus uçağının Türkiye tarafından
Suriye sınırında düşürülmesinin, artık ABD-Rusya ilişkileri
açısından gündemde olmadığını söyledi. Kerry, Amerikan yönetiminin
olayla ilgili son bulguları görmeyi beklediğini dile getirdi." (Russia-1 Tv Kanalı) Bunun
üzerine başka bir açıklama yapmaya gerek var mı dersiniz? Bence yok!
Bundan 2 yıl kadar
önce zamanın TC başbakanı Erdoğan şöyle bir açıklama yapıyordu; “AB bizi unutmak istiyor ama çekiniyor
unutamıyor. Halbuki bir açıklasa biz rahatlayacağız. Oyalayacağına bizi,
açıklasın biz de işimize bakalım. Geçenlerde Sayın Putin'e 'Bizi Şangay Beşlisi
içine alın' dedim. Biz de AB'ye 'allahaısmarladık' diyelim, ayrılalım oradan.
Bu kadar oyalamanın ne anlamı var?” dedi. (26 Ocak 2013-Hürriyet gazetesi)
Bu sözlerin Avrupa ve ABD başkentlerinde nasıl bir depreme neden olduğunu
hatırlayanınız var mı? Evet; Türkiye
başbakanı bu açıklamayı yapınca bir anda "Türkiye'nin üyeliği gündemimizde
yok!" diyen Avrupa Birliği üyesi ülkelerin devlet yada hükümet
başkanlarından arka arkaya açıklamalar geliyordu. "Modern Türkiye'nin yeri
batı medeniyetidir." diyerek…
Peki ne olurdu ki
Türkiye Şangay İşbirliği Örgütüne katılsaydı? Herhalde kıyamet kopmazdı değil
mi? Sonuçta AB yıllardan beri bu ülkeyi bırakın kapıda bekletmeyi, sokağına
bile katmıyordu. Bir gün Yunanistan, başka gün Güney Kıbrıs Rum Yönetimi,
derken Almanya veya Fransa; yani sabah kim erken kalktıysa "Türkiye'nin
alınmasını düşünmüyoruz!" diyerek açıklama yapmıyor muydu? Peki neden
Türkiye başbakanının açıklamaları keyiflerini kaçırıyordu ?
Aslında
mesele görünenden çok daha derin ve çok daha hayati öneme sahip. Çünkü Şangay
İşbirliği Örgütü, Türkiye birliğe
katıldığı taktirde dünya enerji sektöründe tek olacaktı. Kıtaların arasında
geçiş noktasında olan Türkiye Avrupanın ihtiyacı olan enerjinin vanalarını
elinde tutacaktı. Örgütün hali hazırda üye ve gözlemci statüsünde bulunan
ülkeleri dünyanın petrol üretiminin yarıdan fazlasını sağlamaktalar ve bu durum
bile Amerikalı ve Avrupalı misterlerin uykusunu kaçırmaktadır! Ekonomik
büyüklük ve pazar imkanları ile örgütü ele aldığınız zaman yüz yıllardan beri
dünyayı sömürmeye alışık egemenleri ters yüz edecek derecede bir büyüklüğe
şahit olmaktayız. Birde buna askeri büyüklüğü eklerseniz neden Türkiye'nin batı
için vazgeçilmez olduğunu anlarsınız!
Bu gün Rusya Federasyonu ve Türkiye
arasında Rus savaş uçağının düşürülmesi ile ortaya çıkan kriz en çok Türkiye ve
Rusya'yı vurmaktadır. Aynı şekilde bu krizden kârlı çıkacak olanlarda en başta
İsrail, ABD, Almanya ve İngiltere olacaktır! Nedeni ise gayet açıktır; Türkiye
ve Rusya birbirine muhtaç ve hatta mecbur iki devlettir. Bunların ayrılığı yada
aralarındaki ihtilaflar bu coğrafyada barış ve huzur istemeyenlere
yarayacaktır, başkasına değil!
Türkiye'nin yeri şu
yada bu ittifakın veya medeniyetin yanı değildir! Türkiye'nin yeri kendi milli
menfaatleri nereyi yada kimi gerektiriyorsa orasıdır!
Kudret HARMANDA
20.12.2015-Pazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder