11 Ekim 2014 Cumartesi

18 MART'TAN 19 MAYIS'A GİDEN YOL

Enver Paşanın  yeniden Osmanlıyı diriltme adına girdiği ve sonu hiçte iyi bitmeyen bir macera. 1683 yılından beri tam 236 sene boyunca  cephelerde bitme noktasına gelmiş bir millet.  18-35 yaşa arası erkek nüfusunun yok denecek kadar azaldığı, ülkenin her türlü ekonomik yükünün   kadınların, çocukların ve yaşlı, savaşamayacak derecede malul kalan az sayıda erkeğin sırtında olan bir devlet.

Sadece tek bir yerde değil 8 ayrı cephede varını yoğunu ortaya koyan bir millet. Kafkasya , Çanakkale , Sina ve Filistin , Hicaz - Yemen, Irak, İran , Galiçya ve  Makedonya Cephelerinde  2 Milyon 998 bin 321 askerinin -ki bunun yaklaşık olarak 2 Milyon 500 bini seferberlik neticesinde silah altına alınan ihtiyat ve gerçekte askerlik çağına bile gelmemiş gönüllülerden oluşmaktadır.- 325 bini şehit, 400 bini yaralı ve 1 milyon 500 bini esir ve kayıp olan birmillet. 5 Milyon kilometrekarelik bir devlet sınırından, küçücük bir kara parçasına sığdırılmaya çalışılan, tabiri caizse yaşam hakkı bile tanınmayan bir millet. Cephelerde kanının son damlasına kadar kazandığı zaferleri masa başında hezimete uğrayan bir millet.

18 Mart, aslında sadece boğaz harbinin kazanıldığı zafer değildir. Görünende belki İngiliz, Fransız ve bunların sömürge ordularının hezimeti gibi görünen Çanakkale boğaz muharebeleri bir yerde Türklük bilincinin zirve yaptığı, Osmanlının Ümmet felsefesinin çöküşünün tescillendiği bir harptir. Padişahın İslam Halifesi sıfatıyla Cihad-ı Ekber ilan etmesi ve buna Osmanlı tebaası Müslüman Türklerin haricinde diğer Müslüman unsurların pek kulak asmaması “Ümmet” felsefesine dayalı Osmanlı birliğinin bitişinin ilanı olmuştur. Osmanlı Erkan-ı Harbiyesi Çanakkale’de elde edilen bu başarının temelinde yükselen Türk Milliyetçiliğini görmüş, aynı ruhun diğer cephelerde ve özellikle
Kafkasya Cephesinde canlı tutulması için elinden gelen gayreti göstermiştir. Enver Paşanın harbin hemen arkasından Kafkasya’ya gitmesinin en önemli nedeni bu ruhtur. Çanakkale boğaz harbi Türk Milletinin “Millet” bilincinin zirve noktasıdır. Ancak unutulmaması gereken bir diğer mesele, genç Türk subaylarının orduya aşıladığı Türk Milliyetçiliği Ruhudur ki bunu bir yerde Türkiye Cumhuriyetinin temel harcıdır diyebilirim. 18 Mart ruhu tek başına belki çok şey ifade etmeyebilir. Ama şu bir gerçektir ki; Türk Milleti 18 Martın arkasından gelen 30 Ekim 1918  Mondros Ateşkesinin bir yerde kendi idam fermanı olduğunu, iktidara ehil olmayan birkaç maceraperestin
imparatorluğun parlak günlerini geri getirmek sevdası ile  milletin ipini çektiğini  dehşet içinde görmüştür.

Gazi Mustafa Kemal Türk Milletinin esareti kabul etmeyeceğini, edemeyeceğini yakinen bilen bir askerdi. Çanakkale’de yapılan savaşın Bab-ı Âli’de nasıl göründüğünden ziyade, askerin bu harbi milletin ölüm-kalım meselesi olarak gördüğünü çok iyi biliyordu. Aslında Mustafa Kemal’i memleketin kurtuluşu ve milletin istiklaline kavuşacağına olan inancı Türk Milletine duyduğu güvenden ileri geliyordu. Ordunun olmayışı, silahların depolarda tutulmaları, bırakınız düzenli orduyu, bir müfrezeyi bile donatacak para bulunmayışı O’nun şevkini kıracak mevzular değildi. Çünkü o milletine inanıyordu. Çünkü O milletini Trablusgarp’ta, Çanakkale’de, Kafkas cephesinde
görmüştü. Milletin bekası mevzu olunca Türk askerinin ateşe koşan kelebekler misali ölüme koşmaktan çekinmediğini çok iyi görmüş ve öğrenmişti. O ruhtur ki Çanakkale’de ““Size ben taarruzu emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. biz ölünceye dek geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilirler." demekte ve Türk askerini ölüm kusan makinaların karşısında adeta çelik bir duvar gibi dikmektedir.  İşte bu nedenledir ki Mustafa Kemal Paşa milletine olan inancı ile atılmıştır bu geri dönüşsüz yola! İşte buna biz önderin milletine inanması, milletin önderin ardından gitmesi yani MİLLİ İRADE diyoruz! Öyle olmasaydı, yani Gazi Mustafa
Kemal milletine inanmasaydı, milletin bağımsızlığa olan inancına güvenmeseydi sanırım ki Anadolu’ya geçemez, o günkü pek çok münevverin yaptığı gibi memleketin kurtuluşunu mandalarda arardı. Gazi Mustafa Kemal’i ATATÜRK eden bu engin görüşleri ve milletini tanıması olmuştur. Türk Milletini 19 Mayıs’tan 23 Nisan’a, 30 Ağustos’tan 29 Ekim’e götüren ruhta 18 Mart olmuştur.

19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve aziz dava arkadaşları ile şehitlerimizi saygı ile anarken, 95 inci onur yılının milletimize kutlu olmasını dilerim.




19 Mayıs 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder