11 Ekim 2014 Cumartesi

İSTİKLÂL

Bir yıldız vardır kanından yadigâr, bir de hilâl. Unutma çocuk, sadece bir cadde adı değildir "İstiklâl"..!

İstanbul namındaki dünya güzeli şehrin güzide bir caddesinin adıymış İstiklâl. Ben bilmem, İstanbul’a defaatle gitmeme rağmen varmak nasip olmadı bendenize. Denildiğine göre bayağı üst seviyede bir yermiş. Nasip olursa bir gün gidip arz-ı endam ederiz İstiklâl namındaki caddede.

Kelime olarak Arapçadan Türkçemize geçmiş, daha doğrusu Türkçeleşmiş bir kelimedir. Hürriyet kelimesi ile anlamdaştır. Tam Türkçesi ise Özgürlük demektir. Hikâye malum, TBMM hükümeti Ordumuzun moralinin yükseltilmesi amacıyla bir şiir yarışması düzenler ve 500 lira ödül koyar. Pek çok şairin katıldığı yarışmaya meslektaşım ve aynı zamanda birinci TBMM’de memleketim Burdur milletvekili olan Mehmet Akif Bey katılmaz. Çünkü ona göre böyle milli bir vazifede para ödülü olması kabul edilecek şey değildir. Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver) beyin ısrarları ile Mehmet Akif bey Taceddin dergâhında kaleme aldığı bu muhteşem eser 12 Mart 1921 de TBMM hükümetince milli marş olarak kabul edilmiş ve en son Osman Zeki Üngör bey tarafından bestelenerek Türkiye Cumhuriyeti devletinin milli marşı olmuştur.

Bende ki anlamı çok farklıdır İstiklâlin. Farklıdır çünkü o sadece bir kelime değildir bende. Trablus’tur İstiklâl bende, bir avuç bedevi ile verilen mücadeledir. Bayraklaşmaktır Ömer Muhtar ile. Girit’tir, Selanik’tir, on yıllarca süren zulümdür göç yollarında. Üsküp’tür, Burgaz’dır İstiklâl… Altı gün altı gece Lüleburgaz’da kanının son damlasına kadar çarpışmaktır İstiklâl… Hiç tanımadığı yaban ellerde Galiçya’da esir düşmektir mesela. Sina yarımadasında akreplerle, açlık ve susuzlukla direnebilmektir ölüme. Yemen ellerinde, Hicaz’da, Filistin’de derisi yüzülerek şehit edilmektir. Kut çöllerinde namus diyerek yurt savunmasını, bir yudum suyu, bir lokma ekmeği bölüşmektir silah arkadaşı ile. Allahüekber dağlarında tek bir kurşun sıkamadan teslim olmaktır general kışa! Nene Hatun’dur İstiklâl, karşı durmaktır elinin kurumamış kınası ile Moskof’a… Daha bıyığı bile terlememiş Vanlı 120 yiğit çocuktur hudut boyunda donarak şehadet şerbetini içen… Ve Çanakkale’dir İstiklâl…

Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı

Diyerek daha 15-16 yaşında disko, bar, oyun, gezme tozma bilmeden öleceğini bile bile kurşunun karşısında kafa tutabilmektir İstiklâl… Ölümün mukadderat olduğunu bilen anaların “Kınalı Kuzular” misali ellerine ve başlarına kına vurup cepheye saldıkları ciğer parelerinin adıdır İstiklâl… 40 Tümenle girip 3 tümenle çıktığımız ve bütün bir milletin tabiri caizse yanıp, kül olduğu bir harpler silsilesinden yeniden dipdiri ayağa kalkabilmesidir İstiklâl…

“Geldikleri gibi giderler!” diyebilmektir. Samsun’da yanan bir meşaledir, Havza’da, Amasya’da parlayan bir alev, Erzurum’da bir volkan, Sivas’ta atılan temel, Ankara bozkırında biten bir ulu çınardır İstiklâl! İnönü’dür, Afyon’dur, Eskişehir’dir, Kan akan Sakarya’dır, etin, kemiğin ve kanın haşrolunduğu Dumlupınar’dır istiklâl! Bir bahar havasında İzmir’dir, yanmış, yıkılmış ama dipdiri ayağa kalkmış, dağlarında çiçekler açan, altın güneşin orada sırmalar saçtığı İzmir’dir İstiklâl… Yokluktur yani, biten cephanedir, ama dimdik yeşeren, yeşerdikçe yürekleri yakan özgürlük ateşidir İstiklâl! Mermidir Kırıkkale fabrikalarında, Şehit Şerife Bacımın şehit bebesinin son gülüşüdür kağnı kollarında, Kadana Katırlarının gübresinden çıkarılan arpa danesidir, Urfa’da Şahin Bey, Maraş’ta Sütçü İmam, Denizli’de Koca Müftü Ahmet Hulusi Efendi’dir. Gördesli Şehit Makbule’dir, Demirci Mehmet Efe’dir, adı bile bilinmeyen, Uşak önlerinde, Afyon sırtlarında kalan şehit Memet’tir İstiklâl…

Mehmet Akif cennet mekân hangi haleti ruhiye ile yazdı derseniz şu sözü açıklamaya yeterlidir sanırım: “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın, o günlere döndürmesin!” On yılda yaratılan on beş milyonluk bir gençliktir İstiklâl. Kunuri dağlarında yazılan bir destan, Beşparmaklarda Toros olup BAYRAK olmaktır İstiklâl.
İstiklâl Marşımızın kabulünün 93’üncü senesini kutlarken; başta aziz şehitlerimiz ile Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, silah arkadaşları ve marşımızın yazarı Mehmet Akif ERSOY’u rahmet ve minnetle anıyor, Rabbimin Milletimize bir daha o günleri göstermemesini diliyorum.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl.

4 yorum:

  1. Merhaba, 30 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun. İletinizdeki ilk dörtlük şahsıma aittir. 2010 yılında yazdığım, 2013 yılında twitterda paylaştığım fakat ne yazık ki internet ortamında adım yazılmadan başkalarınca sıkça kullanılan bir dörtlüknhaline gelmiş. Belki siz buna önem verir ve altına adımı yazarsınız. İyi günler. Gökhan Şefik Erkurt

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba,bu yazıya ilk kez denk geldim bu sabah. Okurken agladı, sustum bir daha okudum, bu sefer daha cok agladım.kaleminize saglık Gökhan Şefik Erkut

      Sil
    2. Alakanız ve bilgilendirmeniz için teşekkür ederim sayın Erkurt. Ancak bu yazımız 12 Mart 2014 tarihinde yayımlanmıştı. Saygıyla...

      Sil
    3. Kudret bey,
      Kaleminize sağlık yazınız cok güzel. Lakin yine de şahsıma it olan bölümü icin bir düzeltme veya ekleme yapabilirsiniz diye düşünüyorum.
      "Bir yıldız vardır kanından yadigâr, bir de hilâl. Unutma çocuk, sadece bir cadde adı değildir "İstiklâl"..!" ifadeleri şahsıma aittir. Üstad M.A. Ersoy beye değil.
      Anladığım kadarıyla da sizin icinizdeki yüce ve milli duyguları bu yazıda kaleme almanızı sağlayan ateşleyici de bu dizelerim olmuş. Bu nedenle sizin de bana bu hürmeti göstereceğinizi düşünüyorum.
      Saygılarımla...

      Sil