11 Ekim 2014 Cumartesi

KİM BUNLAR?


Son günlerin popüler bir örgütü var. Adı Irak ve Şam İslam Devleti veya Irak ve Levant İslam Devleti (Ad-Davla Al-Islāmiyya fi al-'Irāq wa-sh-Shām) ILID, IŞİD gibi kısaltmalarla tanımlanan, sözde İslam adına cihat ettiklerini söyleyen ama en büyük zararı Müslümanlara veren bir terör örgütü. Son iki haftada Türkmen soydaşlarımızı sistematik bir şekilde katlettikleri için Türkiye kamuoyu pür dikkat takip etmekte.  Amaçları Irak ve Levant bölgesinde Halifeliği kurmak diye tanımlanıyor.

Hadi Irak’ı biliyoruz, peki  Levant bölgesi neresi derseniz, burası çok ilginç bir yer. Coğrafi sınırlarına bir bakarsak tarihsel isimleri  Levant veya Bilâdü'ş-Şâm yada Maşrek , Toros Dağları'nın güneyindeki Orta Doğu'da geniş biralanı belirtmekte. Batı'da Akdeniz, güneyde Arabistan Çölü ve Doğu'da Mezopotamya ile sınırlandığını görüyoruz. Şimdi beynimde olmadık şekillerde düşünceler peydah oldu birden. Bunlar eğer dedikleri gibi Hilafeti tekrardan canlandıracaklarsa, tekrar halifeliği bir yönetim biçimi olarak İslam coğrafyasına kabul ettirecekse neden Irak?
Neden Levant? Neden Medine, Mekke, Kahire değil de Levant bölgesi ve Irak? Hedef gösterdiğim falan zannedilmesin. Fikir jimnastiği yapıyorum sadece. Medine ilk İslam devletinin kurulduğu ve Hazreti Muhammed’in vefatından sonra ilk hilafetin tesis edildiği yer. Mekke malum, İslam dininin en kutsal kenti. Kabe’den dolayı “Haram Belde”… Diyeceksiniz ki şimdi neden Kahire? Hatırlarsanız 4 Şubat 1517 de Osmanlı Padişahı 1. Selim (Yavuz) Mısırda bulunan son Abbasi Halifesinden –ki sadece Memluk Sultanlığında dinsel otoritesi bulunan sembolik bir şahsiyet-  hilafeti devir aldığı için Vehhabiler bunu asla kabule etmezler ve hilafetin Kahire’de son bulduğunu hükmederler. Yani onlara göre Hilafet hiçbir zaman Türklere geçmemiştir. Bu nedenle Hilafet 1517 den beri muallaktadır. O halde ILID militanlarının hedefinin buralar olması gerekmez mi? Demek ki perdenin arkasında başka oyunlar sahneye konulmaktadır.

Bunların asıl amacı İslam Halifeliğini tesis etmek falan değil. Asıl amaçları istikrarsız ön Asya, istikrarsız İslam alemi, birilerinin kontrolünde enerji kaynakları. 200 yıl önce yazılan senaryonun  son rötuşlarının yapılması. Değişmesi gereken sınırlar için taşeron olarak kullanılan bir figürandır ILID yada IŞİD. Irak ve Levant bölgesini göz önüne getirince aklıma birden başka haritalar da geldi. Yok! Dedim, olmaz, olamaz bu yanlış bir düşünce, amacı İslam Hilafetini tekrardan canlandırmak olan mücahitler(!) birilerine hizmet etmez dedim. Ama neylersin ki beynimin bir
yanı hep fitne fücur, iyi düşün demekte. Arz-ı Mevdud ile  Irak ve Levant… Hele birde geçen gün Türkiye’yi cihat bölgesi ilan etti ya bunlar. Gel de kötü kötü düşünme! Arz-ı mevdud yani vaat edilmiş topraklar. Neresi mi? Tevrata kulak verelim. ''Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak; sınırınız çölden ve Libran'dan Irmak'tan,Fırat Irmağı'ndan garp denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak Allah'ınız RAB,size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak bastığınız bütün diyar üzerine koyacaktır.''(Tesniye BAB:11 Ayet-24-25 Sy:189)
Vaat Edilmiş Topraklar(Arz-ı Mev'ud)'ın sınırları Muharref Tevrat'a göre tam kesin değildir.Bu fikre inan Yahudilere göre vaat edilmiş topraklar (Arz-ı Mev'ud) büyük Siyon Devleti kurulana kadar genişleyecektir. Bazı Yahudiler'e göre vaat edilmiş topraklar(Arz-ı Mev'ud)'ın sınırı şu anki İsrail'in sınırıdır. İkinci gündeme gelen sınır,Nil Nehri'nden Fırat Nehri'ne uzanan topraklardır.Üçüncü gündeme gelen sınır özellikle Siyonizm'in kurucusu Theodor Herlz'in iddia ettiği bu sınır Trabzon limanından İskenderun limanına,Kapadokya dağlarını da içine alan sınırdır.(Bakü-Ceyhan boru hattının sınırı) Dördüncüsü Trabzon limanından İzmir limanına kadar olan bölgeyi içerisine alan
bölgedir.Beşincisi en doğrusu ve en geçerlisidir bu da tüm Siyonist Yahudiler'in gizledikleri ve gerçekleşmesi için ölümüne mücadele ettikleri sınırdır.Tüm siyonistler tarafından bilinen ama zamanı gelmediği için açıklamadıkları,zaman zaman dile getirilen sınırdır.Siyonizm akımının gerçek hedefidir.Hedef Siyon'da kurulacak ve tüm dünya topraklarını kapsayacak büyük Siyon Devleti'dir. Yok canım ben gene iyi düşüneyim. Art niyetli olmayayım. Bana kimse kalkıp da bu teröristlerin cihat yaptıklarını, İslam için savaştıklarını söylemesin. Adamların niyeti (ayak takımının değil) belli. Bir yerlere hizmet ediyorlar. Vatikan açıklama yapıyor; IŞİD militanları Irak ve Suriye’de hiçbir Hristiyan insana yada kiliseye zarar vermemiştir diye. Tek bir Yahudi (Musevi) şahısa yada ibadet
yerine (Havra, Sinegog) saldırı yok. Bakınız yazdıklarım yanlış anlaşılmasın; ben mensup olduğum dinin gereği “ Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır. (Maide Suresi, 32)” katkısız bir şekilde inanan bir insanım. Kimseyi hedef göstermek, yada bu neden böyle oldu demek gibi bir amacım yok. Ama şunu diyorum; bu katiller madem cihat
ediyorlar, neden hep Müslümanlar katlediliyor? Neden hep Türkmenler katlediliyor? Yoksa başka niyetler mi var bunun arlında? Yoksa Ön Asyaya yerleşmeye çalışanların önünde en büyük engel yine Türkler mi? Yüz yıl önce itina ile sahneye konulan ama Gök Yeleli Bozkurt Mustafa Kemal ve dava arkadaşları nedeniyle akamete uğrayan senaryo tekrar mı sahneleniyor? Bunların çok ince bir şekilde düşünülmesi gerekiyor.

Bir asker dostum bana şunu dedi; “Musul gibi 2 milyon nüfuslu bir kenti 10-15 bin kişilik bir militan grupla ele geçirmek imkansızdır. Bu toplasan 3 tugay eder. Ki ellerinde ki silahlarda belli. Bunlara asıl yardım eden uyuyan hücre tabir ettiğimiz yerel milisler. Bunlar şehrin ana kapılarına dayanınca içerdekiler elektrik ve haberleşme ile ulaşım yollarını patlatarak paniğe neden olmakta, insanları can kaygısına düşürtüp şehirde kaos yaratarak gelenlere şehri teslim etmekteler. Asıl düşündürücü olan bu uyuyan hücrelerden kimsenin haberi olmaması! Hadi Irak Merkezi Hükümetinin yoktu, Peşmergenin yoktu, ya ABD? Bu üç beş günde oluşturulabilecek bir oluşum değil. İsrail devletinin ön Asyanın bu bölgesi için özel ilgisinin olduğu, Mossad’ın Musul, Kerkük, Telafer, Şam ve Halebi üs olarak kullandığı gerçeğinin de göz önüne alırsak ne demek istediğim çok iyi anlaşılır.”  Görünende farklı bir gerilla metodu gibi olsa da gerçekte çok iyi bir örgütlenme biçimi. Yani bildik anarşist bir yapılanma değil. Bir yerde düzenli bir ordu örgütlenmesi mevcut.

Bir diğer mesele “Selefiye” olduklarını söylüyorlar, yani bu günkü manada Vahhabiler! Ehli Sünnet Velcemaat olduklarını beyan etmelerine rağmen, İslamın akıl ve kıyas gibi önemli konularını ret etmekteler. Selefi gelenek hadisçilerin temsil ettiği bir ekol olması, katı nakilci tavrı,  aklı  öncelemekten  kaçınması, kıyas ve rey gibi metodlara itîbar etmemesi ile farklılaşır. Bütün bunları bir araya getirince nedense aklıma 1989 da Sovyetlerin Afganistan’dan çekilmelerinden sonra ortaya çıkan Taliban örgütlenmesi geldi. Metot aynı, figürler aynı ama figüranlar ve coğrafya farklı! Taliban dünya uyuşturucu ticaretinin ham madde olarak yarıdan fazlasını elinde tutmakta. Şu anda ki fiili durumda da ILID ön Asya petrollerinin vanalarını tutmak için savaşmakta. Taliban Afganista’nın işgali için sebepti, ILID Irak ve Suriye için sebep olabilir mi? Kim bilir bekleyip
göreceğiz.

Bildiğimiz en önemli gerçek bu adamların samimi Müslümanlar olmadıkları, en büyük cinayetleri ne hikmetse hep Müslümanları katlederek yaptıkları gerçeği. Ön Asya yüzyıllar boyu en büyük savaşların merkezi olmuştur. Tarihsel olarak ilk kurulan medeniyetlerin hep bu bölgede yeşermesi, verimli toprakları, zengin yer altı ve yer üstü kaynakları kıyamete kadar bu bölgenin gene durulmayacağını gösteriyor. Bize düşen karşımızdaki düşmanı çok iyi tanımak ve tedbirimizi ona göre almaktır. Karşımızdaki düşman birkaç eli kanlı terörist değildir. Çok iyi organize olmuş,  ne istediğini bilen, istediğini verseniz bile doyuramayacağınız bir düşmanlar güruhu var karşımızda. O
nedenle Türk Gençliği kendisine ebedi rehber olan  Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ilke ve devrimlerine sahip çıkmalı ve uyanık bulunmalıdır.  

 24 Haziran 2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder