Son günlerin popüler bir
örgütü var. Adı Irak ve Şam İslam Devleti veya Irak ve Levant İslam Devleti
(Ad-Davla Al-Islāmiyya fi al-'Irāq wa-sh-Shām) ILID, IŞİD gibi kısaltmalarla
tanımlanan, sözde İslam adına cihat ettiklerini söyleyen ama en büyük zararı
Müslümanlara veren bir terör örgütü. Son iki haftada Türkmen soydaşlarımızı
sistematik bir şekilde katlettikleri için Türkiye kamuoyu pür dikkat takip
etmekte. Amaçları Irak ve Levant bölgesinde Halifeliği kurmak diye
tanımlanıyor.
Hadi Irak’ı biliyoruz,
peki Levant bölgesi neresi derseniz, burası çok ilginç bir yer. Coğrafi
sınırlarına bir bakarsak tarihsel isimleri
Levant veya Bilâdü'ş-Şâm yada Maşrek , Toros Dağları'nın
güneyindeki Orta Doğu'da geniş biralanı belirtmekte. Batı'da Akdeniz,
güneyde Arabistan Çölü ve Doğu'da Mezopotamya ile sınırlandığını
görüyoruz. Şimdi beynimde olmadık şekillerde düşünceler peydah oldu birden.
Bunlar eğer dedikleri gibi Hilafeti tekrardan canlandıracaklarsa, tekrar
halifeliği bir yönetim biçimi olarak İslam coğrafyasına kabul ettirecekse neden
Irak?
Neden Levant? Neden
Medine, Mekke, Kahire değil de Levant bölgesi ve Irak? Hedef gösterdiğim falan zannedilmesin.
Fikir jimnastiği yapıyorum sadece. Medine ilk İslam devletinin kurulduğu ve
Hazreti Muhammed’in vefatından sonra ilk hilafetin tesis edildiği yer. Mekke
malum, İslam dininin en kutsal kenti. Kabe’den dolayı “Haram Belde”…
Diyeceksiniz ki şimdi neden Kahire? Hatırlarsanız 4 Şubat 1517 de Osmanlı
Padişahı 1. Selim (Yavuz) Mısırda bulunan son Abbasi Halifesinden –ki sadece
Memluk Sultanlığında dinsel otoritesi bulunan sembolik bir şahsiyet- hilafeti
devir aldığı için Vehhabiler bunu asla kabule etmezler ve hilafetin Kahire’de
son bulduğunu hükmederler. Yani onlara göre Hilafet hiçbir zaman Türklere
geçmemiştir. Bu nedenle Hilafet 1517 den beri muallaktadır. O halde ILID
militanlarının hedefinin buralar olması gerekmez mi? Demek ki perdenin
arkasında başka oyunlar sahneye konulmaktadır.
Bunların asıl amacı İslam
Halifeliğini tesis etmek falan değil. Asıl amaçları istikrarsız ön Asya,
istikrarsız İslam alemi, birilerinin kontrolünde enerji kaynakları. 200 yıl
önce yazılan senaryonun son rötuşlarının yapılması. Değişmesi gereken
sınırlar için taşeron olarak kullanılan bir figürandır ILID yada IŞİD. Irak ve
Levant bölgesini göz önüne getirince aklıma birden başka haritalar da geldi.
Yok! Dedim, olmaz, olamaz bu yanlış bir düşünce, amacı İslam Hilafetini
tekrardan canlandırmak olan mücahitler(!) birilerine hizmet etmez dedim. Ama
neylersin ki beynimin bir
yanı hep fitne fücur, iyi
düşün demekte. Arz-ı Mevdud ile Irak ve Levant… Hele birde geçen gün Türkiye’yi
cihat bölgesi ilan etti ya bunlar. Gel de kötü kötü düşünme! Arz-ı mevdud yani
vaat edilmiş topraklar. Neresi mi? Tevrata kulak verelim. ''Ayak tabanınızın
basacağı her yer sizin olacak; sınırınız çölden ve Libran'dan Irmak'tan,Fırat Irmağı'ndan
garp denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak Allah'ınız RAB,size
söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak bastığınız bütün diyar üzerine
koyacaktır.''(Tesniye BAB:11 Ayet-24-25 Sy:189)
Vaat Edilmiş
Topraklar(Arz-ı Mev'ud)'ın sınırları Muharref Tevrat'a göre tam kesin
değildir.Bu fikre inan Yahudilere göre vaat edilmiş topraklar (Arz-ı Mev'ud)
büyük Siyon Devleti kurulana kadar genişleyecektir. Bazı Yahudiler'e göre vaat
edilmiş topraklar(Arz-ı Mev'ud)'ın sınırı şu anki İsrail'in sınırıdır. İkinci
gündeme gelen sınır,Nil Nehri'nden Fırat Nehri'ne uzanan topraklardır.Üçüncü
gündeme gelen sınır özellikle Siyonizm'in kurucusu Theodor Herlz'in iddia
ettiği bu sınır Trabzon limanından İskenderun limanına,Kapadokya dağlarını da
içine alan sınırdır.(Bakü-Ceyhan boru hattının sınırı) Dördüncüsü Trabzon
limanından İzmir limanına kadar olan bölgeyi içerisine alan
bölgedir.Beşincisi en
doğrusu ve en geçerlisidir bu da tüm Siyonist Yahudiler'in gizledikleri ve
gerçekleşmesi için ölümüne mücadele ettikleri sınırdır.Tüm siyonistler
tarafından bilinen ama zamanı gelmediği için açıklamadıkları,zaman zaman dile
getirilen sınırdır.Siyonizm akımının gerçek hedefidir.Hedef Siyon'da kurulacak
ve tüm dünya topraklarını kapsayacak büyük Siyon Devleti'dir. Yok canım ben
gene iyi düşüneyim. Art niyetli olmayayım. Bana kimse kalkıp da bu
teröristlerin cihat yaptıklarını, İslam için savaştıklarını söylemesin.
Adamların niyeti (ayak takımının değil) belli. Bir yerlere hizmet ediyorlar.
Vatikan açıklama yapıyor; IŞİD militanları Irak ve Suriye’de hiçbir Hristiyan
insana yada kiliseye zarar vermemiştir diye. Tek bir Yahudi (Musevi) şahısa
yada ibadet
yerine (Havra, Sinegog)
saldırı yok. Bakınız yazdıklarım yanlış anlaşılmasın; ben mensup olduğum dinin
gereği “ Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada
karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş
gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları
diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle
gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü
taşıranlardır. (Maide Suresi, 32)” katkısız bir şekilde inanan bir insanım.
Kimseyi hedef göstermek, yada bu neden böyle oldu demek gibi bir amacım yok.
Ama şunu diyorum; bu katiller madem cihat
ediyorlar, neden hep
Müslümanlar katlediliyor? Neden hep Türkmenler katlediliyor? Yoksa başka
niyetler mi var bunun arlında? Yoksa Ön Asyaya yerleşmeye çalışanların önünde
en büyük engel yine Türkler mi? Yüz yıl önce itina ile sahneye konulan ama Gök
Yeleli Bozkurt Mustafa Kemal ve dava arkadaşları nedeniyle akamete uğrayan senaryo
tekrar mı sahneleniyor? Bunların çok ince bir şekilde düşünülmesi gerekiyor.
Bir asker dostum bana şunu
dedi; “Musul gibi 2 milyon nüfuslu bir kenti 10-15 bin kişilik bir militan
grupla ele geçirmek imkansızdır. Bu toplasan 3 tugay eder. Ki ellerinde ki
silahlarda belli. Bunlara asıl yardım eden uyuyan hücre tabir ettiğimiz yerel
milisler. Bunlar şehrin ana kapılarına dayanınca içerdekiler elektrik ve
haberleşme ile ulaşım yollarını patlatarak paniğe neden olmakta, insanları can
kaygısına düşürtüp şehirde kaos yaratarak gelenlere şehri teslim etmekteler. Asıl
düşündürücü olan bu uyuyan hücrelerden kimsenin haberi olmaması! Hadi Irak Merkezi
Hükümetinin yoktu, Peşmergenin yoktu, ya ABD? Bu üç beş günde oluşturulabilecek
bir oluşum değil. İsrail devletinin ön Asyanın bu bölgesi için özel ilgisinin
olduğu, Mossad’ın Musul, Kerkük, Telafer, Şam ve Halebi üs olarak kullandığı
gerçeğinin de göz önüne alırsak ne demek istediğim çok iyi anlaşılır.”
Görünende farklı bir gerilla metodu gibi olsa da gerçekte çok iyi bir
örgütlenme biçimi. Yani bildik anarşist bir yapılanma değil. Bir yerde düzenli bir
ordu örgütlenmesi mevcut.
Bir diğer mesele
“Selefiye” olduklarını söylüyorlar, yani bu günkü manada Vahhabiler! Ehli
Sünnet Velcemaat olduklarını beyan etmelerine rağmen, İslamın akıl ve kıyas
gibi önemli konularını ret etmekteler. Selefi gelenek hadisçilerin temsil
ettiği bir ekol olması, katı nakilci tavrı, aklı öncelemekten kaçınması, kıyas ve rey gibi metodlara itîbar
etmemesi ile farklılaşır. Bütün bunları bir araya getirince nedense aklıma 1989
da Sovyetlerin Afganistan’dan çekilmelerinden sonra ortaya çıkan Taliban
örgütlenmesi geldi. Metot aynı, figürler aynı ama figüranlar ve coğrafya
farklı! Taliban dünya uyuşturucu ticaretinin ham madde olarak yarıdan fazlasını
elinde tutmakta. Şu anda ki fiili durumda da ILID ön Asya petrollerinin
vanalarını tutmak için savaşmakta. Taliban Afganista’nın işgali için sebepti,
ILID Irak ve Suriye için sebep olabilir mi? Kim bilir bekleyip
göreceğiz.
Bildiğimiz en önemli
gerçek bu adamların samimi Müslümanlar olmadıkları, en büyük cinayetleri ne
hikmetse hep Müslümanları katlederek yaptıkları gerçeği. Ön Asya yüzyıllar boyu
en büyük savaşların merkezi olmuştur. Tarihsel olarak ilk kurulan
medeniyetlerin hep bu bölgede yeşermesi, verimli toprakları, zengin yer altı ve
yer üstü kaynakları kıyamete kadar bu bölgenin gene durulmayacağını gösteriyor.
Bize düşen karşımızdaki düşmanı çok iyi tanımak ve tedbirimizi ona göre
almaktır. Karşımızdaki düşman birkaç eli kanlı terörist değildir. Çok iyi
organize olmuş, ne istediğini bilen,
istediğini verseniz bile doyuramayacağınız bir düşmanlar güruhu var karşımızda.
O
nedenle Türk Gençliği
kendisine ebedi rehber olan Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ilke ve
devrimlerine sahip çıkmalı ve uyanık bulunmalıdır.
24 Haziran
2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder