11 Ekim 2014 Cumartesi

MİLLİ İRADE

Tarih galiplerin yazdığı bir manzume midir? Yoksa mağluplar hiç tarih yazmamış mıdır? Ne yazık ki tarihi hep galipler yazdı. Hiçbir mağlup yoktur ki mağlubiyetini yazsın. Hiçbir galip yoktur ki galibiyetine methiyeler düzmesin!

Tarihin seyri tıpkı bir ırmağın akışına benzer. Siz ne yaparsanız yapın, bu selin önüne set çekemezsiniz. O akacak ve ulaşacağı menzile varacaktır. Pek çok ulus ya da daha doğru tabirle uluslaşamayan insan toplulukları, tarihin karanlık dehlizlerinde kaybolmuşlardır. Yazılı tarihe kısaca göz atarsanız şunu görürsünüz; milletleşemeyenler yok olmuşlardır! Ya galiplerin içine karışıp, ya da başka yerlere göç ederek gittikleri yerlerde yerli halkla karışarak tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Örnekler o kadar çoktur ki; saymakla bitmez. Eski Mısır halkı, İran halkı, Aka, İyon, Med, Gotlar, Vandallar sadece bir kaçıdır. Kavimler göçü esnasında neredeyse Avrupa ve Asya’da yer değiştirmeyen ulus kalmadığı halde baktığınız zaman Türk asıllı boylar haricinde kalanların çoğunun tarih sahnesinden çekildiklerini ya da başka toplumlarla karışarak yeni ulus toplulukları ortaya çıkardığını görürsünüz. Tarihsel süreçte neden kadim milletler hep var olurken diğerleri yok oldular? Neden milletleşenler tarihi yazarken diğerleri yazılanı okumak zorunda kaldılar? Tek bir cevap yeterlidir buna: MİLLÎ İRADE! Evet, Milli İrade daha doğrusu Milli Duruş sergileyen ve benliklerini unutmayan toplumlar milletleşirken bu devinime ayak uyduramayanlar tarihin tozlu raflarında birkaç satırdan öteye gidemediler!

Türk tarihinde öyle zamanlar olmuştur ki; bitti, tükendi, tarihten silindi denildiği anlarda bile Türk Milleti Tuğrul Kuşu misali külleri arasından tekrar doğmuştur. Elbette bu hiç kolay olmamış, çekilen acılar, edilen zulümler milletimizin yüzlerce alt boya ayrılırken bile benliğini unutmamasını sağlamıştır. Bunun neticesidir ki Türk milleti yazılı tarihin her evresinde var olmuş ve tarih yazan bir millet kimliğine bürünmüştür. Milli İrade nedir diyerek terminoloji ile kimsenin kafasını karıştırmak niyetinde değiliz. Asıl konumuz Milli İrade’nin neden gerekli olduğu. Neden olması gerektiği, gücünü nereden ve kimden aldığıdır.

Milli İrade millet olmanın gereğidir. Yazılı tarihten bile önce var olan Türk Milletinin bekası için gereklidir. Kırk yiğitle Çin kağanının sarayını basan Kürşad’ın yüreğine istiklal odunu yakan olgudur Millî İrade. İlteriş Kutluk Şad ve Bilge Tonyukuk ile on yedi istiklal sevdalısıdır. Alparslan’dır, Malazgirt ovasında, Ertuğrul Bey Gazi’dir Domaniç yaylasında,Nene Hatun’dur Aziziye Tabyası’nda, Kut’ül Ammare’de diz çöktürür İngiliz’e. Allahü Ekber Dağlarında düşmana değil general kışa teslim olmaktır, Çanakkale’de öleceğini bilerek ileri atılmaktır, Sakarya’da 22 gün ve gece varoluş kavgası vermektir. Dumlupınar’da Sevr denen utanç belgesini süngünün ucuna takıp tarihin çöplüğüne gömmektir. Girne’dir Milli İrade, Erenköy’dür, Lefkoşa’dır, Gazi Magosa’dır. Sadece Anadolu ya da Trakya değildir. Kamçatka yarımadasından Adriyatik’e kadar nerede bir Türk yaşıyorsa orasıdır. Ulu Önderin dediği gibi“Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.” Bu nedenle olması gereken olgudur Milli İrade!

Hiç kimse kendisine rol biçmesin. Çünkü Türk Milleti yüzyıllar değil, bin yıllara varan varlık mücadelesinde hiçbir zaman köleleşmemiştir. Ölümü esarete yeğ tutan bu yüce millet dün var olduğu gibi bu gün de yarın da var olmaya devam edecektir. Türkün ulu başbuğu 1929 senesinde şöyle diyor: “Millî egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmağa mahkûmdurlar.”

10 Eylül 2013



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder