Köy Enstitüleri neden
kuruldu? Hangi şartlar altında eğitim-öğretim verdi? Kısacık ömürleri boyunca
(17 yıl) ülkeye ve halka ne kazandırdı? Amerikalıların dediği gibi Sovyet tipi
bir eğitim mi verdi? Kolhoz-Sovhoz sistemini Türkiye’ye getirmek için bir ayak
mıydı? Türk Halkının milli değerlerine darbe vuran bir yapıda mıydı?
Öncelikle şunu
belirtmek isterim ki Köy Enstitüleri sanıldığı gibi Sovyet tipi eğitim
kurumları değildi. Çünkü bu kurumlar rahmetli eğitimci ve zamanın İlköğretim
Genel Müdürü İsmail hakkı TONGUÇ beyin (1893-1960) yıllarca hayalini kurduğu ve
o yıllarda Türkiye için olmazsa olmaz olan eğitim kurumlarıdır. Düşünün ki
17.821.543 (1940 sayımı) kişilik bir ülkenin okur-yazar oranı %10’larla ifade
edilmekte, öğretmen sayısı nerdeyse yok denecek kadar az olarak görülmekte ve
Anadolu’ya gidecek eğitimci bulunamamaktadır. Eğitim alacak nüfus nerdeyse 15
milyondur. Ama eğitecek öğretmen, öğretmeni yetiştirecek doğru dürüst okul
yoktur. İşte bu zorluklar dağ gibi yığılı iken İsmail Hakkı bey ve rahmetli
Milli Eğitim Bakanı hasan Ali YÜCEL (1897-1961) tarafından Başbakan İsmet İNÖNÜ
himayesinde kurulan Köy Enstitüleri tam anlamıyla Türkiye’ye has milli bir
proje olarak karşımıza çıkmıştır.
Amacı tam anlamıyla
Leylî meccânî (parasız yatılı) olarak köylerden ve kasabalardan toplanacak
fakir ilk mektep mezunu öğrencileri yetiştirip bunları devlete karşı hizmet
yükümlülüğü ile mezun edip memleketin en ücra köşesine kadar eğitim ışığını
taşımak olan Köy Enstitüleri o günü şartlarında nüfusun nerdeyse %80 inin
köylerde yaşadığı göz önüne alınırsa gerçekten çok önemli bir görev
üstlenmişti.
Köy Enstitüleri'nin
kurulması ve yaygınlaşması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret KANAD'ın
önemli çalışmaları vardı. KANAD zorunluluktan değil özveriyle öğrenci
yetiştirecek köye göre öğretmen fikrini savunmuştu. İlk olarak 1937-1938
öğretim yılında eğitim öğretime 2 enstitü, 286 öğrenci ile başlayan bu zorlu
yürüyüş 1946 yılına gelindiğinde 20 köy enstitüsü ve 15529 öğrenciye
ulaşmıştır. Kapatıldığı 1954 senesine kadar toplam 17.251 köy öğretmeni
yetiştirmiştir köy enstitüleri. 1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15.000
dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde
750.000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü.
Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36
ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12
tarım deposu, 3 balıkhane, 100
km . yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak
enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler
tarafından getirilmişti. Köy enstitüleri söylenildiğinin aksine Sovyet tipi bir
eğitim öğretim getirmedi ülkeye.
Tamamıyla milli olan
bir eğitim sistemi getirdi. Okullar tarıma elverişli arazisi olan köylerin
yakınlarında kuruldu.
Amaçlarından biri de
köylülerin alternatif tarım tekniklerini öğretmekti. Arıcılık bilinmeyen
köylerde arıcılık, bağcılık bilinmeyen köyde bağcılık öğretiliyordu. Enstitüye
atanan öğretmen gittiği köyde okul binasını köylülerin yardımıyla yapabilecek
kadar inşaat bilgisi de öğreniyordu. Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen
sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor aynı zamanda ziraatçilik, sağlıkçılık,
duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk
konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin hepsinin kendisine
ait tarım arazileri, atölyeleri vardı. Bu sayede öğretmenler kendi okullarını
gittiği köyde köylülerin işbirliği ile inşa ediyor ve devletin okul yapmasına
gerek kalmıyordu. Yani iddia edildiği üzere Kolhoz-Sovhoz sistemini getirmemişti
ülkeye.
Peki, bu kadar önemli
bir eğitim öğretim kuruluşu olan köy enstitüleri neden kapatıldı? Neyin
karşılığında kurban edildi? Öyle ki geliştirdiği sistemle dünyada başka bir
örneği olmayan bu eğitim kurumları tek bir okuldan neredeyse tam donanımlı bir
eğitimcinin yanında inşaat yapacak kadar yeterli seviyede ustalar bile
yetiştirirken ne olmuştu da bir gecede değiştirilen bir müfredatla ipi
çekilmişti? Yoksa Türk Milletinin bilmediği, bilemediği ya da göremediği bazı
gerçekler mi vardı? Bu gün pek çok eğitimcinin, eğitim bilimcinin üzerinde hem
fikir olduğu, Türkiye Tipi Öğretim diye literatüre giren Köy Enstitüleri neden
kapatıldı?
Bazı toprak ağalarını
korkuttuğu için mi? Yoksa aydınlanan, yurttaş olmanın önce yurdu ve devletini
sevmekten geçtiğini, bu değerleri sevmek için de önce “Vatan sana canım feda!”
yerine “Vatan senin müreffeh olman için benim yaşamam lazım!” diyen anlayışı
getirdiği için mi?
Genç ve yoksul
Türkiye Cumhuriyetini Kemalist ilkelerle dünyanın sayılı devletleri arasına
sokma kavgasını verdiği için mi?
Okuyan, okutan,
bilgiyi arayan, bulan ve paylaşan, sorgulayan bireyi oluşturduğu için mi?
Bir hatıradan
bahsedilir çokça. Bir toprak ağası; köylünün kendisine karşı baş kaldırışının
önüne geçebilmek için başka toprak ağası vekillerle devrin siyasi parti
liderine giderler. Amaçları Köy Enstitülerini kapattırmaktır. Genel seçimlerin
ardından da kapattırırlar. Bu hikaye çok meşhurdur. Oysa hikayelerden ziyade
gerçekler çok farklı ve bir o kadar da acıdır.
1946 da Stalin’in
Türkiye’yi tehdit eder açıklamaları ve hükümetlerin Truman Doktrininden medet
ummaları Köy Enstitülerinin sonunu getirmiştir. Çünkü Truman doktrini
yeryüzünde hâkim gücün kapitalist güç olmasını ön gören ve Sovyet
yayılmacılığının karşısında görünen bir olgudur.
1946 seçimlerinde
kurulan Recep Peker hükümetinde Hasan Âli Yücel yerini koruyamadı. Milli Eğitim
Bakanlığı’na, Köy Enstitülerine kuruldukları günden beri karşı olduğu bilinen Reşat
Şemsettin Sirer getirildi. Sirer, Köy Enstitülerinin kurucusu ve “baba”sı
olarak tanınan İsmail Hakkı Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğü görevinden
aldı. Milli Eğitim Bakanı’na göre: Tonguç, önce eski Milli Eğitim Bakanı
Yücel’i ve sonra Cumhurbaşkanı İnönü’yü “kandırmıştı!” Enstitülerde büyük bir
kıyım yarattı. Komünist veya solcu olduklarını iddia ettiği -kendi
açıklamalarına göre- 500 kişilik kadrodan 400 zararlı olanı “temizlemişti!”
Tabii bununla
yetinmedi Sirer. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü ve eğitim kurslarını
kapattı. Öğrencilerin meslek edinmelerini sağlayan derslere son verdi. Sirer bu
uygulamalara başlar ve gerçekleştirirken partisi CHP’nin yanı sıra
muhalefetteki DP’nin de desteğini aldı.
Sirer, Adnan
Menderes’le CHP’den ayrılmadan önce Köy Enstitüleri konusunu görüşmüş, -1951’de
TBMM’nin kapalı oturumunda açıkladığına göre- Menderes’e “Tonguç’un etrafını
aldattığını… Bütün iyi niyetlileri iğfal ettiğini ve Tonguç’u def ederken
hiçbir mukavemetle karşılaşmadığını… 400 kişiyi ayırırken hiçbir güçlük
görmediğini… Bu süreçte DP’li arkadaşlarından da yardım gördüğünü…” söylemişti.
İsmet İnönü’nün
yaşamını anlatan kitabında; Köy Enstitüleriyle ilgili aydınlatıcı bilgiler
veren Prof. Şerafettin Turan, tek cümleyle hazin manzarayı gözler önüne
seriyor:
“… Sirer’in kapalı
oturumda yaptığı bu konuşmayı (Köy Enstitülerine cumhurbaşkanlığı döneminde
sahip çıkan, desteleyen ve teşvik eden) İnönü ve CHP milletvekilleri sessizce
dinlemişlerdi…” 1950’den önceki İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu yıllarda,
CHP’nin Şemsettin Günaltay başkanlığındaki son hükümetinde Milli Eğitim Bakanı
Tahsin Banguoğlu, Sirer’in açtığı yolda ilerledi. Enstitülere sadece köy
çocuklarının alınmasından vazgeçildi. Karma öğrenime son verildi. Kız
öğrenciler öğretmen okullarından toplandı. Demokrat Parti iktidara geldikten
sonra 27 Ocak 1954’te çıkarılan kanunla Köy Enstitüleri kapatılmıştır.
Görüldüğü gibi Köy
Enstitülerinin kapatılma nedeni ne sağcı hükümetlerin soldan intikam alması
amacıyla, ne de sol hükümetlerin komünist karma eğitimden korktukları içindir.
Asıl korkuyu duyan aydınlanan ve feodalitenin zincirlerini kıran eğitimli Türk
Gençliğinden tiksinme derecesinde korkan emperyal güçlerdi. Çünkü bu gençlik
Tam Bağımsız Türkiye diyen, Atatürk ilke ve devrimlerine sımsıkı bağlı olan ve
tek amacı ülkesini hak ettiği yere getirmeye ant içen gençlikti. Köy
Enstitüleri genç Türkiye’nin kaçırdığı çok önemli bir lokomotifti aslında.
Kapatılmalarının 60
ıncı sene-i devriyesinde eksikliği daha çok hissedilen ve ne yazık ki yeri
doldurulamayan bir lokomotif….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder