11 Ekim 2014 Cumartesi

KÖY ENSTİTÜLERİ NEDEN KAPATILDI?

Köy Enstitüleri neden kuruldu? Hangi şartlar altında eğitim-öğretim verdi? Kısacık ömürleri boyunca (17 yıl) ülkeye ve halka ne kazandırdı? Amerikalıların dediği gibi Sovyet tipi bir eğitim mi verdi? Kolhoz-Sovhoz sistemini Türkiye’ye getirmek için bir ayak mıydı? Türk Halkının milli değerlerine darbe vuran bir yapıda mıydı?

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Köy Enstitüleri sanıldığı gibi Sovyet tipi eğitim kurumları değildi. Çünkü bu kurumlar rahmetli eğitimci ve zamanın İlköğretim Genel Müdürü İsmail hakkı TONGUÇ beyin (1893-1960) yıllarca hayalini kurduğu ve o yıllarda Türkiye için olmazsa olmaz olan eğitim kurumlarıdır. Düşünün ki 17.821.543 (1940 sayımı) kişilik bir ülkenin okur-yazar oranı %10’larla ifade edilmekte, öğretmen sayısı nerdeyse yok denecek kadar az olarak görülmekte ve Anadolu’ya gidecek eğitimci bulunamamaktadır. Eğitim alacak nüfus nerdeyse 15 milyondur. Ama eğitecek öğretmen, öğretmeni yetiştirecek doğru dürüst okul yoktur. İşte bu zorluklar dağ gibi yığılı iken İsmail Hakkı bey ve rahmetli Milli Eğitim Bakanı hasan Ali YÜCEL (1897-1961) tarafından Başbakan İsmet İNÖNÜ himayesinde kurulan Köy Enstitüleri tam anlamıyla Türkiye’ye has milli bir proje olarak karşımıza çıkmıştır.
Amacı tam anlamıyla Leylî meccânî (parasız yatılı) olarak köylerden ve kasabalardan toplanacak fakir ilk mektep mezunu öğrencileri yetiştirip bunları devlete karşı hizmet yükümlülüğü ile mezun edip memleketin en ücra köşesine kadar eğitim ışığını taşımak olan Köy Enstitüleri o günü şartlarında nüfusun nerdeyse %80 inin köylerde yaşadığı göz önüne alınırsa gerçekten çok önemli bir görev üstlenmişti.

Köy Enstitüleri'nin kurulması ve yaygınlaşması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret KANAD'ın önemli çalışmaları vardı. KANAD zorunluluktan değil özveriyle öğrenci yetiştirecek köye göre öğretmen fikrini savunmuştu. İlk olarak 1937-1938 öğretim yılında eğitim öğretime 2 enstitü, 286 öğrenci ile başlayan bu zorlu yürüyüş 1946 yılına gelindiğinde 20 köy enstitüsü ve 15529 öğrenciye ulaşmıştır. Kapatıldığı 1954 senesine kadar toplam 17.251 köy öğretmeni yetiştirmiştir köy enstitüleri. 1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750.000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti. Köy enstitüleri söylenildiğinin aksine Sovyet tipi bir eğitim öğretim getirmedi ülkeye.
Tamamıyla milli olan bir eğitim sistemi getirdi. Okullar tarıma elverişli arazisi olan köylerin yakınlarında kuruldu.
Amaçlarından biri de köylülerin alternatif tarım tekniklerini öğretmekti. Arıcılık bilinmeyen köylerde arıcılık, bağcılık bilinmeyen köyde bağcılık öğretiliyordu. Enstitüye atanan öğretmen gittiği köyde okul binasını köylülerin yardımıyla yapabilecek kadar inşaat bilgisi de öğreniyordu. Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor aynı zamanda ziraatçilik, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin hepsinin kendisine ait tarım arazileri, atölyeleri vardı. Bu sayede öğretmenler kendi okullarını gittiği köyde köylülerin işbirliği ile inşa ediyor ve devletin okul yapmasına gerek kalmıyordu. Yani iddia edildiği üzere Kolhoz-Sovhoz sistemini getirmemişti ülkeye.

Peki, bu kadar önemli bir eğitim öğretim kuruluşu olan köy enstitüleri neden kapatıldı? Neyin karşılığında kurban edildi? Öyle ki geliştirdiği sistemle dünyada başka bir örneği olmayan bu eğitim kurumları tek bir okuldan neredeyse tam donanımlı bir eğitimcinin yanında inşaat yapacak kadar yeterli seviyede ustalar bile yetiştirirken ne olmuştu da bir gecede değiştirilen bir müfredatla ipi çekilmişti? Yoksa Türk Milletinin bilmediği, bilemediği ya da göremediği bazı gerçekler mi vardı? Bu gün pek çok eğitimcinin, eğitim bilimcinin üzerinde hem fikir olduğu, Türkiye Tipi Öğretim diye literatüre giren Köy Enstitüleri neden kapatıldı?

Bazı toprak ağalarını korkuttuğu için mi? Yoksa aydınlanan, yurttaş olmanın önce yurdu ve devletini sevmekten geçtiğini, bu değerleri sevmek için de önce “Vatan sana canım feda!” yerine “Vatan senin müreffeh olman için benim yaşamam lazım!” diyen anlayışı getirdiği için mi?

Genç ve yoksul Türkiye Cumhuriyetini Kemalist ilkelerle dünyanın sayılı devletleri arasına sokma kavgasını verdiği için mi?

Okuyan, okutan, bilgiyi arayan, bulan ve paylaşan, sorgulayan bireyi oluşturduğu için mi?

Bir hatıradan bahsedilir çokça. Bir toprak ağası; köylünün kendisine karşı baş kaldırışının önüne geçebilmek için başka toprak ağası vekillerle devrin siyasi parti liderine giderler. Amaçları Köy Enstitülerini kapattırmaktır. Genel seçimlerin ardından da kapattırırlar. Bu hikaye çok meşhurdur. Oysa hikayelerden ziyade gerçekler çok farklı ve bir o kadar da acıdır.

1946 da Stalin’in Türkiye’yi tehdit eder açıklamaları ve hükümetlerin Truman Doktrininden medet ummaları Köy Enstitülerinin sonunu getirmiştir. Çünkü Truman doktrini yeryüzünde hâkim gücün kapitalist güç olmasını ön gören ve Sovyet yayılmacılığının karşısında görünen bir olgudur.

1946 seçimlerinde kurulan Recep Peker hükümetinde Hasan Âli Yücel yerini koruyamadı. Milli Eğitim Bakanlığı’na, Köy Enstitülerine kuruldukları günden beri karşı olduğu bilinen Reşat Şemsettin Sirer getirildi. Sirer, Köy Enstitülerinin kurucusu ve “baba”sı olarak tanınan İsmail Hakkı Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğü görevinden aldı. Milli Eğitim Bakanı’na göre: Tonguç, önce eski Milli Eğitim Bakanı Yücel’i ve sonra Cumhurbaşkanı İnönü’yü “kandırmıştı!” Enstitülerde büyük bir kıyım yarattı. Komünist veya solcu olduklarını iddia ettiği -kendi açıklamalarına göre- 500 kişilik kadrodan 400 zararlı olanı “temizlemişti!”

Tabii bununla yetinmedi Sirer. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü ve eğitim kurslarını kapattı. Öğrencilerin meslek edinmelerini sağlayan derslere son verdi. Sirer bu uygulamalara başlar ve gerçekleştirirken partisi CHP’nin yanı sıra muhalefetteki DP’nin de desteğini aldı.

Sirer, Adnan Menderes’le CHP’den ayrılmadan önce Köy Enstitüleri konusunu görüşmüş, -1951’de TBMM’nin kapalı oturumunda açıkladığına göre- Menderes’e “Tonguç’un etrafını aldattığını… Bütün iyi niyetlileri iğfal ettiğini ve Tonguç’u def ederken hiçbir mukavemetle karşılaşmadığını… 400 kişiyi ayırırken hiçbir güçlük görmediğini… Bu süreçte DP’li arkadaşlarından da yardım gördüğünü…” söylemişti.

İsmet İnönü’nün yaşamını anlatan kitabında; Köy Enstitüleriyle ilgili aydınlatıcı bilgiler veren Prof. Şerafettin Turan, tek cümleyle hazin manzarayı gözler önüne seriyor:

“… Sirer’in kapalı oturumda yaptığı bu konuşmayı (Köy Enstitülerine cumhurbaşkanlığı döneminde sahip çıkan, desteleyen ve teşvik eden) İnönü ve CHP milletvekilleri sessizce dinlemişlerdi…” 1950’den önceki İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu yıllarda, CHP’nin Şemsettin Günaltay başkanlığındaki son hükümetinde Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu, Sirer’in açtığı yolda ilerledi. Enstitülere sadece köy çocuklarının alınmasından vazgeçildi. Karma öğrenime son verildi. Kız öğrenciler öğretmen okullarından toplandı. Demokrat Parti iktidara geldikten sonra 27 Ocak 1954’te çıkarılan kanunla Köy Enstitüleri kapatılmıştır.

Görüldüğü gibi Köy Enstitülerinin kapatılma nedeni ne sağcı hükümetlerin soldan intikam alması amacıyla, ne de sol hükümetlerin komünist karma eğitimden korktukları içindir. Asıl korkuyu duyan aydınlanan ve feodalitenin zincirlerini kıran eğitimli Türk Gençliğinden tiksinme derecesinde korkan emperyal güçlerdi. Çünkü bu gençlik Tam Bağımsız Türkiye diyen, Atatürk ilke ve devrimlerine sımsıkı bağlı olan ve tek amacı ülkesini hak ettiği yere getirmeye ant içen gençlikti. Köy Enstitüleri genç Türkiye’nin kaçırdığı çok önemli bir lokomotifti aslında.
Kapatılmalarının 60 ıncı sene-i devriyesinde eksikliği daha çok hissedilen ve ne yazık ki yeri doldurulamayan bir lokomotif….

04 Aralık 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder