Ve kadınlar
bizim
kadınlarımız:
korkunç ve mübarek
elleri
ince, küçük çeneleri,
kocaman gözleriyle
anamız, avradımız,
yarimiz
ve sanki hiç
yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki
yeri
öküzümüzden sonra
gelen
ve dağlara kaçırıp
uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde,
odunda ve pazardaki
ve kara sabana
koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere
saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları
ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim
kadınlarımız
şimdi ayın
altında
kağnıların ve
hartuçların peşinde
harman yerine
kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek
ferahlığı,
aynı yorgun
alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik
şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar
uyuyordu.
Ve ayın altında
kağnılar
yürüyordu Akşehir
üzerinden Afyon`a doğru.
Böyle demiş Nazım
Hikmet, milli kurtuluş mücadelesinde kanı pahasına, canı pahasına, sevdiklerini
bir daha görmemecesine cephede, cephe gerisinde, kâh bir mühimmat kolunda, kâh
Afyon önlerinde, İnegöl’de kağnı ardında, Burdur’da kara sabanın ardı sıra,
erine ekmek yetiştiren kadınlarımızı.
Kara saban ardında,
karnı burnunda, sırtında bebesi ile şehit düşen kadınlarımız. Cephede en önde
şehadete koşan Kara Fatmalarımız, Tayyar Rahimelerimiz, Bodrum’lu
Ümmüşenlerimiz, Erzurum’lu Nene Hatun ebelerimiz, İnegöl’lü Şerife bacılarımız,
isimleri bile bilinmeyen nice nice Ayşelerimiz, Zeyneplerimiz, Eminelerimiz,
Gülsümlerimiz… Kimi anamız, kimi bacımız, kimi uğruna kör kurşunlara hedef
olduğumuz yârimiz, kimi eli kınalı gelinimiz.
Bir toplumun
gelişmesini istiyorsanız önce kadınları eğitmelisiniz der düşünürler. Çünkü
kadın; önünüze öğün koyan aşçı, kirinizi, pasınızı silen paklayan hizmetçi,
yırtığınızı, söküğünüzü diken terzi olmaktan çok öte; İslam Peygamberi Hazreti
Muhammed’in söylediği gibi cennetin bile ayakları altına serildiği ANA’dır!
Ana… Üç harften oluşan, ama dünyanın merkezinde olan bir kelime. Öğretmendir
onlar, bıkmadan usanmadan öğretirler gece ve gündüz. Dünyanın en sabırlı
nakkaşlarıdır; nakşederler yıllar boyu evlatlarını. Onlardan daha sabırlı bir
doktor, daha sabırlı bir hasta bakıcı bulamazsınız. Uyumazlar, aç kalırlar ama
aç bırakmazlar her daim. Kendileri bir hap bile bulamazken dertlerine,
sırtlarında karlı dağları aşırıp hastane bulurlar sizin için.
Dokuma tezgâhlarında
ilmek ilmek hasret dokurlar. Hastane koridorlarında, çare taşırlar hastalara.
Kara tahta başında tebeşir tozu ile karılır hayalleri. Ve son nefeslerini
verirler kahpe kurşunlarla, adları Neşe ALTEN’dir, Nesrin ÜNÜGÜR’dür, Nurgül
ALADAĞ’dır, Nuriye AK’dır, Yasemin TEKİN’dir bayraklaşırlar yurdumun
ufuklarında! Ayfer GÖK olup göklere yükselirler içtikleri şehadet şerbeti ile.
Tarlada, bağda, bahçede, erinin yanında, omuz omuza Beşparmak Dağlarında
bağrında 87 şarapnel parçası ile bayrak olur kadınlarımız!
Türk Milleti tarih
sahnesine çıktığı günden bu yana daima kadınının kıymetini bilmiş, diğer
toplumlara örnek olmuştur. Hakikaten Türk tarihinin bütün evrelerine baktığınız
aman kadınımızın her an, her yerde erkeği ile birlikte olduğunu, toplumun huzur
ve refahı için daima elini taşın altına koyduğunu görürüz. Öyle ki hem
ailesinin, hem yaşadığı yerin hem de yurdunun müreffeh olması için eri ile
çalışır, ülkesi ve halkı beka derdine düşünce de en önde cepheye koşmaktan
çekinmez. Ülkenin ve milletin refahı, milli değerlerimizin yaşatılması ve
gelecek nesillere ulaştırılması için kızlarımızı hak ettikleri yere gelmeleri
için teşvik etmek ve her türlü kolaylığı göstermek milli bir vazifedir. Çünkü
gerçekten bir memleketin inkişafı için kadının bilinçli olması çok önemlidir.
Kurtuluş savaşını veren kadro bunun bilincindeydi. Mustafa Kemal ATATÜRK ve
silah arkadaşları genç Türkiye Cumhuriyetinin kalkınması ve yaşamasının birinci
şartının eğitim olduğunun bilinci ile Türk Kadınına o günün şartlarında medeni
olarak adlandırılan pek çok ülkenin vermediği, vermeye cesaret edemediği
hakların verilmesi için büyük çaba gösterdiler.
Bunun neticesindedir
ki sadece 15 yıl gibi bir sürede Türkiye Cumhuriyeti yakaladığı büyük kalkınma
hamlesi ile mazlum milletlere örnek olmuştur. Kadınlarımıza sadece seçme ve
seçilme hakkı değil, eğitim, bilim ve kültür alanlarında sağlanan imkanlar ile
sağlıklı ve aydın nesillerin yetiştirilmesinin önü açılmıştır. Buna mukabil
Türk Kadını Atasının ve Cumhuriyetinin sağladığı bu fırsatı en güzel şekilde
değerlendirmiş, sadece kara saban ardı sıra giden, çocuk doğuran, işi sadece
evde erini beklemek olan kimliğinden sıyrılmış, ordumuzda subay, adliyemizde
hâkim, meclisimizde vekil, mektebimizde öğretmen olmuştur.
Türk kadını erkeği
ile vatan savunmasında nasıl omuz omuza çarpıştı ise, ülke kalkınmasında da o
derece çalışmış ve üzerine düşeni hakkıyla yerine getirmiştir. Hala da
getirmektedir. Kadınlarımız için ne söylense, ne yazılsa eksik kalır. 8 Mart
Dünya Emekçi Kadınlar Günü kadınlarımıza ve dünya kadınlarına kutlu olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder