11 Ekim 2014 Cumartesi

KADINLARIMIZ

Ve kadınlar 
bizim kadınlarımız: 
korkunç ve mübarek elleri 
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle 
anamız, avradımız, yarimiz 
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen 
ve soframızdaki yeri 
öküzümüzden sonra gelen 
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız 
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki 
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda 
ışıltısında yere saplı bıçakların 
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan 
kadınlar, 
bizim kadınlarımız 
şimdi ayın altında 
kağnıların ve hartuçların peşinde 
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi 
aynı yürek ferahlığı, 
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler. 
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde 
ince boyunlu çocuklar uyuyordu. 
Ve ayın altında kağnılar 
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.


Böyle demiş Nazım Hikmet, milli kurtuluş mücadelesinde kanı pahasına, canı pahasına, sevdiklerini bir daha görmemecesine cephede, cephe gerisinde, kâh bir mühimmat kolunda, kâh Afyon önlerinde, İnegöl’de kağnı ardında, Burdur’da kara sabanın ardı sıra, erine ekmek yetiştiren kadınlarımızı.

Kara saban ardında, karnı burnunda, sırtında bebesi ile şehit düşen kadınlarımız. Cephede en önde şehadete koşan Kara Fatmalarımız, Tayyar Rahimelerimiz, Bodrum’lu Ümmüşenlerimiz, Erzurum’lu Nene Hatun ebelerimiz, İnegöl’lü Şerife bacılarımız, isimleri bile bilinmeyen nice nice Ayşelerimiz, Zeyneplerimiz, Eminelerimiz, Gülsümlerimiz… Kimi anamız, kimi bacımız, kimi uğruna kör kurşunlara hedef olduğumuz yârimiz, kimi eli kınalı gelinimiz.

Bir toplumun gelişmesini istiyorsanız önce kadınları eğitmelisiniz der düşünürler. Çünkü kadın; önünüze öğün koyan aşçı, kirinizi, pasınızı silen paklayan hizmetçi, yırtığınızı, söküğünüzü diken terzi olmaktan çok öte; İslam Peygamberi Hazreti Muhammed’in söylediği gibi cennetin bile ayakları altına serildiği ANA’dır! Ana… Üç harften oluşan, ama dünyanın merkezinde olan bir kelime. Öğretmendir onlar, bıkmadan usanmadan öğretirler gece ve gündüz. Dünyanın en sabırlı nakkaşlarıdır; nakşederler yıllar boyu evlatlarını. Onlardan daha sabırlı bir doktor, daha sabırlı bir hasta bakıcı bulamazsınız. Uyumazlar, aç kalırlar ama aç bırakmazlar her daim. Kendileri bir hap bile bulamazken dertlerine, sırtlarında karlı dağları aşırıp hastane bulurlar sizin için.

Dokuma tezgâhlarında ilmek ilmek hasret dokurlar. Hastane koridorlarında, çare taşırlar hastalara. Kara tahta başında tebeşir tozu ile karılır hayalleri. Ve son nefeslerini verirler kahpe kurşunlarla, adları Neşe ALTEN’dir, Nesrin ÜNÜGÜR’dür, Nurgül ALADAĞ’dır, Nuriye AK’dır, Yasemin TEKİN’dir bayraklaşırlar yurdumun ufuklarında! Ayfer GÖK olup göklere yükselirler içtikleri şehadet şerbeti ile. Tarlada, bağda, bahçede, erinin yanında, omuz omuza Beşparmak Dağlarında bağrında 87 şarapnel parçası ile bayrak olur kadınlarımız!

Türk Milleti tarih sahnesine çıktığı günden bu yana daima kadınının kıymetini bilmiş, diğer toplumlara örnek olmuştur. Hakikaten Türk tarihinin bütün evrelerine baktığınız aman kadınımızın her an, her yerde erkeği ile birlikte olduğunu, toplumun huzur ve refahı için daima elini taşın altına koyduğunu görürüz. Öyle ki hem ailesinin, hem yaşadığı yerin hem de yurdunun müreffeh olması için eri ile çalışır, ülkesi ve halkı beka derdine düşünce de en önde cepheye koşmaktan çekinmez. Ülkenin ve milletin refahı, milli değerlerimizin yaşatılması ve gelecek nesillere ulaştırılması için kızlarımızı hak ettikleri yere gelmeleri için teşvik etmek ve her türlü kolaylığı göstermek milli bir vazifedir. Çünkü gerçekten bir memleketin inkişafı için kadının bilinçli olması çok önemlidir. Kurtuluş savaşını veren kadro bunun bilincindeydi. Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları genç Türkiye Cumhuriyetinin kalkınması ve yaşamasının birinci şartının eğitim olduğunun bilinci ile Türk Kadınına o günün şartlarında medeni olarak adlandırılan pek çok ülkenin vermediği, vermeye cesaret edemediği hakların verilmesi için büyük çaba gösterdiler.
Bunun neticesindedir ki sadece 15 yıl gibi bir sürede Türkiye Cumhuriyeti yakaladığı büyük kalkınma hamlesi ile mazlum milletlere örnek olmuştur. Kadınlarımıza sadece seçme ve seçilme hakkı değil, eğitim, bilim ve kültür alanlarında sağlanan imkanlar ile sağlıklı ve aydın nesillerin yetiştirilmesinin önü açılmıştır. Buna mukabil Türk Kadını Atasının ve Cumhuriyetinin sağladığı bu fırsatı en güzel şekilde değerlendirmiş, sadece kara saban ardı sıra giden, çocuk doğuran, işi sadece evde erini beklemek olan kimliğinden sıyrılmış, ordumuzda subay, adliyemizde hâkim, meclisimizde vekil, mektebimizde öğretmen olmuştur.

Türk kadını erkeği ile vatan savunmasında nasıl omuz omuza çarpıştı ise, ülke kalkınmasında da o derece çalışmış ve üzerine düşeni hakkıyla yerine getirmiştir. Hala da getirmektedir. Kadınlarımız için ne söylense, ne yazılsa eksik kalır. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kadınlarımıza ve dünya kadınlarına kutlu olsun.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder