11 Ekim 2014 Cumartesi

SON ŞAFAK: ÇANAKKALE!

Dünya tarihinde pek az savaş sebepleri ve sonuçları ile tarihi derinden etkilemiştir. İnsanlık tarihinin yazılı olan 6 bin senelik kısmının sadece 50 yılı savaşsız geçmiştir. Tarihin tozlu sayfalarını karıştırdıkça sudan nedenlerle pek çok savaşın olduğunu görürüz. Hiç şüphesiz savaşın haklı bir tarafı yoktur. Kendi hemcinsini acımasızca katleden insanoğlu bazen bir avuç toprak, bazen ganimet ve bazen inanç yüzünden yüzyıllar boyu birbirini boğazlamıştır. Dünya harp tarihinde dediğimiz gibi pek az savaş sonuçları itibariyle tarihi etkilemiştir. Mesela Maraton savaşları. Avrupa Hun İmparatorluğu ve Roma arasında yapılan savaşlar. İslam Peygamberi Hazreti Muhammed’in Bedir savaşı. Haçlı seferleri, Cengiz ordularının batı seferleri, İstanbul’un Türkler tarafından fethedilmesi. Yukarıda saydığımız bütün savaşların ortak özellikleri sonuçları itibariyle tarihin akışını değiştirmeleridir. Her birisinin sonucunda tarih başka bir mecraya doğru akmış, seyrini değiştirmiştir.

Çanakkale kara ve deniz savaşlarının en önemli özelliği, tarihin akışını tümden değiştirmesi ve savaşın korkunç yüzüne rağmen Türk askerinin gösterdiği yüksek karakter ve seciye örneğinin tarihe altın harflerle yazılmasıdır. Kimse kusura bakmasın; Çanakkale’de öyle zannedildiği gibi son şövalye ruhlu savaş olmadı! Bir tarafta yaralı düşman askerlerine bile kendi sargı bezini atan, kendi yarasını bırakıp düşmanının yarasını saran, yanlışlıkla bir Kızılhaç Katırına şarapnel isabet etti diye özür dileyen Türk askeri, öbür yanda kimyasal silah kullanmaktan çekinmeyen, en büyük sargı yerimizi bombalayan ve orada yarası sarılan kendi askerinin bile kanına girmekten çekinmeyen İngiliz, Fransız barbarlığı…

Fransız General Guro hatıratında şundan bahsetmektedir:

“Hiç unutmam. Biraz evvel doğa çevremizde en nefis güzellikteydi. Su çiçekleri, papatyalar, peygamber çiçekleri, leylaklar bir gökkuşağı âlemi yaratıyordu. Ve şimdi, savaş sahasında dövüş bitmiş, o güzelim tablo: kan revan içindeydi. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk. Az evvel Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutmayacağım. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeri kendi gömleğini yırtmış, onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile bir konuşma yaptık.

'Niçin öldürmek istediğin askere şimdi yardım ediyorsun?'

Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:

'Bu Fransız yaralanınca yanıma düştü. Cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi! Anlamadım!... Ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise
kimsem yok! İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün!...'

Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı! O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımın donduğunu hissettim! Çünkü, Türk askerinin göğsünde, bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yarayı bir tutam ot tıkamıştı! Az sonra ikisi de öldüler!”

Hemen itiraz seslerini duyar gibiyim; bunlar nereden çıktı, Çanakkale son şövalye ruhlu savaş değil miydi? Anzaklar bizimkilere iyi davranmadı mı? İngilizler medeni değil miydi? Fransızlar nazik değiller miydi? Kusura bakmayın sevgili dostlar, size yutturulmaya çalışılanın çok, hem de çok ötesinde cereyan etti Çanakkale Boğaz Harbi! Anzak askerlerinin Çanakkale’ye gelirken zaten beyinleri yıkanarak getiriliyordu. Medeni(!) İngiliz subayları Anzaklara Türklerin çok vahşi, barbar olduklarını ve hatta kadınlara tecavüz ettiklerini, Türk askerinin savaş esirlerine çok kötü davrandığını ve topluca öldürdüklerini söylüyorlardı. Bundan dolayı Anzak askerlerinin pek çoğunun yüzüklerinin altında zehir taşıdıkları bir gerçektir. Atina ve Selanik mahreçli haberlerde Türklerin zehirli gaz kullandıkları, yaralıları bile öldürdükleri, vahşi ve barbar oldukları Avustralya ve Yeni Zelanda gazetelerinde çarşaf çarşaf yayınlanırken, kusura bakmayın ama Anzaklar Çanakkale’ye tatile gelmiyorlardı! Oysa bu yalan yanlış haberleri bizzat kendileri Londra gazetelerinde yalanlıyordu: "Hastaneye ateş edilmiyor, zehirli gaz kullanılmıyor. Triumph (savaş gemisi) isabet alıp batmaya başlayınca, tekrar ateş edilmiyor. Türk ikili oynamıyor. Bunun aksini iddia edenler Gelibolu'ya değil, en çok Mısır'a kadar gelenlerdir." "Şu ana kadar bu cephede Türklerin savaş yöntemlerinin hakça olduğunu kabul etmek dürüstlük gereğidir. Türklerle Avustralyalılar arasındaki savaş mertçeydi ve sonuna kadar öyle olacağını umuyoruz. Bu savaştan önce Türk'ü hor görüyorduk. Artık öyle bir şey söz konusu değil."

Ya Fransızlar? Onlar her halde boğaza yığdıkları gariban Senegalli Müslüman askerlere dört başı mamur bir Çanakkale tatili vaat etmemişlerdi. İngiliz ve Fransız subayları Hintli ve Senegalli Müslümanları “Halifenizi Almanlar kaçırdı, biz onu kurtarmaya gidiyoruz. Karşımızda savaştığımız Almanlardır.” Diyerek kandırmışlar ve ilk etapta Türk askerinin karşısına bu zavallıları sürmüşlerdi. Amma büyük bir şövalye ruhu!

Anzak askerleri Çanakkale Boğaz savaşları neticesinde “Ulus” kavramını öğrenmişler, İngilizler tarafından kandırıldıklarını görmüşlerdir. Çanakkale savaşlarının en önemli sonucu, topraklarında güneşin batmadığı Büyük Britanya İmparatorluğunun tepe taklak oluşudur. Pek çok dominyonları ulus olmanın bilincine varmışlar, teker teker İngiliz sömürgeciliğinin zincirlerinden kurtulmuşlardır. Rusya İmparatorluğunun yıkılışı, Fransız sömürgeciliğinin bitme noktasına gelmesi, Afrika ve Asya’da pek çok mazlum milletin bağımsızlıklarını kazanmaları hep Çanakkale Boğaz Harbinin sonuçlarıdır. Bu nedenle Çanakkale savaşları esir milletlerin özgürlük önündeki “SON ŞAFAKLARDIR!”

Türk milleti 99 yıl önce kanla yazılan bu destanı ebediyete kadar unutmayacaktır. Bu gün Türkiye semalarında ay yıldızlı al bayrak dalgalanıyorsa bu 99 yıl önce yakılan ateşin bir tezahürdür.

Benim Çanakkale’de iki şehidim yatıyor. Birisi babamın dayısı Konya vilayeti Tefenni kazası Türk köyünden Hırca Ömer oğlu 1315’li Mehmet, diğeri de anamın amcası Konya Vilayeti Tefenni kazası Kozağacı köyünden Tan Süleyman oğlu 1314’lü İbrahim. Onlar tıpkı diğer yaşıtları gibi mukaddes vatan toprağını namus bilerek daha çocuk yaşta şehadet şerbetini içtiler. Allah bu vatan için kanlarını döken, bu millet için bir gonca gül misali kara topraklara düşen bütün şehitlerimizin, gazilerimizin, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve şerefli Türk zabitlerinin yattıkları vatan topraklarını nur, mekânlarını cennet eylesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder