28 Ekim 2014 Salı

AYDINLANMANIN ADI: CUMHURİYET!


“Bizim köyde okul yoktu. Okula gidemedik, anam zaten okula salmıyordu, çünkü evin ineklerini ben güdüyordum. En yakın okul şimdiki ilçe olan Çavdır’daydı. Oraya da okul 1938 de gelmişti. Ben askerlikte öğrendim okuma yazmayı. Sanki dünyaya yeniden gelmiş gibiydim.” Böyle anlatıyordu cennet mekan babam Alim  Harmanda. Yokluk içinde yüzerken bir anda ışığa kavuşmanın, karanlıktan aydınlığa çıkmanın dayanılmaz sevincini, “Doğuştan kör bir adamın gözüne kavuşması gibi bir şeydi okuma yazma öğrenmek!” diyerek anlatıyordu. Babası Gazi Ömer Çavuş 17 yaşında gider askere. Yıl 1912 dir. Çorlu’da kurulan 5 inci orduya katılır. Balkan harbi gazisidir. Ardından patlayan birinci cihan harbi ve İstiklal Savaşı derken 28 yaşında cephelerden dönen Gazi Ömer Çavuş okur yazar olamamanın acısını daima içinde hisseder. Oğlunun askerden okur yazar dönmesi onun kıvancıdır. “Biz cephelerde çarpışırken bazı arkadaşlara mektuplar gelirdi. Okumayı bilenler okurdu bu mektupları. Bölüklerimizde doğru dürüst okuma yazmayı ya küçük mülazımlar (assubaylar) yada bölük komutanlarımız bilirdi. Bölük imamlarımız bile çoğu zaman bilmezdi. Ben 11 sene harp ettim. Hiç mektubum gelmedi. Bizim köyde okul yoktu ki okur yazar olsun!”
            Hiç ilgisi olmayan bir konu değil mi? İki köylü, iki dağ adamının hatıraları. Bu iki dağ adamından birisi benim babam Alim Harmanda, öbürü onun babası Balkan, Cihan ve İstiklal harbi gazisi Sıhhiye Çavuşu Ömer Harmanda. Onlar bu ülkenin, bu coğrafyanın içinde yitip giden milyonlarca hayat hikayesinin kahramanlarından sadece ikisi. Bendeniz rahmetli gazi dedemle ne yazık ki yaşım gereği karşılaşmadım. Yukarıda anlattıklarım rahmetli babamın bana naklettikleridir. Eğer dedemle sağlığında görüşmüş olsaydım ona bir tek şey sorardım: Cumhuriyet 11 yıllık harp hayatının sonunda senin beklentilerini karşıladı mı? Cephelerde çarpışırken padişah ve halife için savaştın, cumhuriyet kurulunca ne hissettin? İnanın bunu bütün ömrümce hep merak ettim. Çünkü bir milletin toplumsal hafızasının, yüz yıllardır süre gelen hayat tarzının bir gecede değiştirilmesi gibi görünen, ama gerçekte 5 bin senelik yazılı tarihi ile devam eden bir devletin yönetim şeklinin değişmesi acaba millette nasıl bir etki yaratmıştı? Kazanımları ve kayıpları ile Cumhuriyet yönetimi Türk Milletine ne vermiş, neler almıştı? Bunları 11 sene boyunca gençliğini hiç yaşayamadan cepheden cepheye koşan, her 29 Ekim günü gelince öldüğü 17 Eylül 1959 a kadar yaya olarak Tefenni’deki Atatürk anıtına kendi yetiştirdiği çiçekleri koymak için 34 kilometre yol giden Gazi Ömer Çavuşa  hakikaten sormak isterdim.
            Bir çokları için cumhuriyet yönetimi kitabi anlamının dışında pek bir şey ifade etmez. Ancak hakikaten tarih bilimi ile uğraşan ve asıl konusu Türk Tarihi olanlar için cumhuriyet yönetimi çok farklı anlamlar ifade eder. Şöyle ki; daha Harp Okulunda öğrenci iken bile zamanın Türkiye’si için en iyi idare biçiminin cumhuriyet olduğunu dile getiren Mustafa Kemal, milletin insanca yaşamasını bilmesi, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi için cumhuriyet rejiminin olması gerektiğini,  monarşi yada meşrutiyetin yönetime bağlı elitlerin elinde halkın çağdaş yaşam düzeyine ulaşması imkanını vermediğini, 29 milyonluk Osmanlı devletinde okur yazar oranının bile %8 i geçmediğini ve devletin asli unsuru olan Türklerin koyu bir cehalet içinde yüzdüğünü görmekteydi. Bu nedenle Mustafa Kemal yüz yıllar boyu koyu bir cehaletin elinde kalan Türk Milletinin kurtuluşunu cumhuriyet rejiminde görmekte, yakın arkadaşlarına anlatmaktadır. 
            29 Ekim 1923 de ilanının hemen arkasından yapılan devrim niteliğindeki yeniliklerle cumhuriyet gerçekten Türk Milletini içinde bulunduğu cehalet karanlığından kurtarmıştır. İlk önce merkezi yerlerde açılan okullar, ardından kademeli olarak köylere ve hatta mezralara kadar girmiş, halkımızın aydınlanmasında çok önemli görevler üstlenmiştir. Haklı olarak şu soruyu sorabilirsiniz, Osmanlı devletinde eğitim veren kurum yok muydu da halk bu kadar cahildi? Elbette Osmanlı devletinde eğitim kurumları vardı. Elbette Osmanlı devletinde özellikle Sultan 2.Abdülhamit gibi padişahlar merkezi yerlerde eğitim ve öğretim verilmesi için çaba gösteriyordu. Hatta şunu açık ve net ifade etmeliyim ki Sultan 2.Abdülhamit tam bir eğitim sevdalısıydı. O halde? 1897 yılı Osmanlı Maarif Vekaletinin rakamları belki biraz bilgi edinmemize yardımcı olur. Toplam okul sayısı: 29.081, Sıbyan mektebi-28.614, Orta Okul-412, Lise-55 bu rakamlar Osmanlı Maarif Vekaleti kayıtlarından alınmıştır. Peki öğrenci sayıları? Buyurun: Sıbyan mektebi-854.921 öğrenci, Orta mektepler-31.469 öğrenci, Lise-5419 öğrenci. Osmanlı 1 inci cihan harbine girmeden önce 4.900.000 km² ve 29 milyon nüfusa sahiptir. Aynı Osmanlıda yabancı okul sayıları da gerçekten çok ilginçtir Abdülhamid devri Maarif Nazırlarından Ahmet Zühdü Paşa, 4 Ocak 1891 ile 12 Nisan 1902 tarihleri arasında görev yapmıştır. Ahmet Zühdü Paşanın 1894’te sunduğu rapor, değişik nitelikteki yabancı ve azınlık okullarının Osmanlı topraklarının dört bir tarafına nasıl dağıldığını, okulların politikalarını, öğrenci adetlerini, kuruluşlarını en yetkili ağızdan anlatmaktadır. Rapor, Osmanlı tarihi boyunca yabancı ve azınlık okulları hakkında hazırlanmış en kapsamlı rapordur. Raporda, ülkedeki ruhsatlı ve ruhsatsız yabancı ve azınlık okullarının sayısı, hangi şekilde tesis edildikleri, Maarif Nizamnamesine göre bu okullara Osmanlı Hükûmetinin ne dereceye kadar teftiş edebileceği, bu okulların zararlarını önlemek için ne gibi tedbirler alınması gerektiği, okulların imtiyazlarının neler olduğu anlatılmaktadır. Rapora göre, ülkede 413 yabancılara, 4547 Gayri-Müslimlere ait okul vardır ve bunların ancak 498 tanesinin ruhsatlı, 4049 tanesinin ise ruhsatsızdır. Herhangi bir ev ya da binada yabancılar ve Gayri Müslimler okul faaliyetinde bulunabildikleri için okulların kesin sayısını tespit etmek mümkün değildir. Önlem olarak Osmanlı tarafından yatılı okulların açılması gerektiği ve yabancıların etkisine en çok maruz kalan İzmir, Selanik, Suriye, Beyrut, Halep ve benzeri vilâyetlerde, yabancı okulların ve kitaplarının denetlenmesi için tek bir maarif müdürlerinin yeterli olmayacağından onlara yardımcı olarak yabancı lisan bilen, becerikli, Müslüman seyyar maarif müfettişlerin görevlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir.
            Evet,  Osmanlı devletinde okullar vardı. Osmanlı Devletinde hukuk vardı. Hatta Osmanlı devletinde adil hakimler, adil nazırlar vardı, vardı ama Türk unsurlar için değildi! İşte Cumhuriyet yüzyıllar boyu koyu bir cehalete mahkum edilen Türk Milletinin zincirlerini kırdığı yönetim olmuştur. Türk kadınını hak ettiği yere getiren de Cumhuriyettir. İstanbul’un Beyoğlu semtindeki beyzade ile Burdur vilayeti Çavdır kazası Ambarcık köyündeki çobanı eşit şartlarda okumalarının adıdır Cumhuriyet! Ankara Polatlı’daki Ayşe ile Van’ın Bahçesaray Papatya mezrasındaki Esme’nin varlık teminatıdır. Fabrikadır bacalarında özgür dumanların Ağrı dağına ulaştığı. Halıdır tezgahlarda alın terinin destanlaştığı. Konya ovasında başaktır, Burdur yaylasında şeker pancarı, Çukurova’da pamuk, Aydın’da incir, türküdür Kozan yaylasında, baraktır Gaziantep’te. Kapütilasyonlarla, kanunsuzluklarla, Fırka-i İslahiye ordusu ile sindirilen, kendi ülkesinde esir hayatı yaşayan Türk Milletinin dünyaya haykırdığı bağımsızlık ateşidir Cumhuriyet. 11 sene cepheden cepheye koşarken bir harf bile öğrenemeyen Gazi Ömer Çavuşun torunlarının okuyup öğretmen, doktor, mühendis, doçent, veteriner, asker oluşunun adıdır cumhuriyet!

            Türkiye Cumhuriyetinin 91 inci yaş günü kutlu olsun aziz milletim. Dün zorluklarla kazandığımız bağımsızlığımızın teminatı ve nişanesi olan Türkiye Cumhuriyeti nice 91 inci yıllara varırken, kurucu önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve dava arkadaşlarını, aziz şehitlerimizi, gazilerimizi, cephe önünde ve cephe ardında son nefesine kadar mücadele eden kadını, erkeği ile tam bağımsız Türkiye için ömrünü verenlerin aziz hatırası önünde saygı ile eğiliyorum.

            Ne mutlu TÜRKÜM diyene!  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder