“Bizim köyde okul yoktu. Okula
gidemedik, anam zaten okula salmıyordu, çünkü evin ineklerini ben güdüyordum.
En yakın okul şimdiki ilçe olan Çavdır’daydı. Oraya da okul 1938 de gelmişti.
Ben askerlikte öğrendim okuma yazmayı. Sanki dünyaya yeniden gelmiş gibiydim.”
Böyle anlatıyordu cennet mekan babam Alim
Harmanda. Yokluk içinde yüzerken bir anda ışığa kavuşmanın, karanlıktan
aydınlığa çıkmanın dayanılmaz sevincini, “Doğuştan kör bir adamın gözüne
kavuşması gibi bir şeydi okuma yazma öğrenmek!” diyerek anlatıyordu. Babası
Gazi Ömer Çavuş 17 yaşında gider askere. Yıl 1912 dir. Çorlu’da kurulan 5 inci
orduya katılır. Balkan harbi gazisidir. Ardından patlayan birinci cihan harbi
ve İstiklal Savaşı derken 28 yaşında cephelerden dönen Gazi Ömer Çavuş okur
yazar olamamanın acısını daima içinde hisseder. Oğlunun askerden okur yazar
dönmesi onun kıvancıdır. “Biz cephelerde çarpışırken bazı arkadaşlara mektuplar
gelirdi. Okumayı bilenler okurdu bu mektupları. Bölüklerimizde doğru dürüst
okuma yazmayı ya küçük mülazımlar (assubaylar) yada bölük komutanlarımız
bilirdi. Bölük imamlarımız bile çoğu zaman bilmezdi. Ben 11 sene harp ettim.
Hiç mektubum gelmedi. Bizim köyde okul yoktu ki okur yazar olsun!”
Hiç
ilgisi olmayan bir konu değil mi? İki köylü, iki dağ adamının hatıraları. Bu
iki dağ adamından birisi benim babam Alim Harmanda, öbürü onun babası Balkan,
Cihan ve İstiklal harbi gazisi Sıhhiye Çavuşu Ömer Harmanda. Onlar bu ülkenin,
bu coğrafyanın içinde yitip giden milyonlarca hayat hikayesinin
kahramanlarından sadece ikisi. Bendeniz rahmetli gazi dedemle ne yazık ki yaşım
gereği karşılaşmadım. Yukarıda anlattıklarım rahmetli babamın bana
naklettikleridir. Eğer dedemle sağlığında görüşmüş olsaydım ona bir tek şey
sorardım: Cumhuriyet 11 yıllık harp hayatının sonunda senin beklentilerini
karşıladı mı? Cephelerde çarpışırken padişah ve halife için savaştın,
cumhuriyet kurulunca ne hissettin? İnanın bunu bütün ömrümce hep merak ettim.
Çünkü bir milletin toplumsal hafızasının, yüz yıllardır süre gelen hayat
tarzının bir gecede değiştirilmesi gibi görünen, ama gerçekte 5 bin senelik
yazılı tarihi ile devam eden bir devletin yönetim şeklinin değişmesi acaba
millette nasıl bir etki yaratmıştı? Kazanımları ve kayıpları ile Cumhuriyet
yönetimi Türk Milletine ne vermiş, neler almıştı? Bunları 11 sene boyunca
gençliğini hiç yaşayamadan cepheden cepheye koşan, her 29 Ekim günü gelince
öldüğü 17 Eylül 1959 a kadar yaya olarak Tefenni’deki Atatürk anıtına kendi
yetiştirdiği çiçekleri koymak için 34 kilometre yol giden Gazi Ömer Çavuşa hakikaten sormak isterdim.
Bir
çokları için cumhuriyet yönetimi kitabi anlamının dışında pek bir şey ifade
etmez. Ancak hakikaten tarih bilimi ile uğraşan ve asıl konusu Türk Tarihi
olanlar için cumhuriyet yönetimi çok farklı anlamlar ifade eder. Şöyle ki; daha
Harp Okulunda öğrenci iken bile zamanın Türkiye’si için en iyi idare biçiminin
cumhuriyet olduğunu dile getiren Mustafa Kemal, milletin insanca yaşamasını bilmesi, insanca
yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi için cumhuriyet rejiminin olması
gerektiğini, monarşi yada meşrutiyetin
yönetime bağlı elitlerin elinde halkın çağdaş yaşam düzeyine ulaşması imkanını vermediğini,
29 milyonluk Osmanlı devletinde okur yazar oranının bile %8 i geçmediğini ve
devletin asli unsuru olan Türklerin koyu bir cehalet içinde yüzdüğünü
görmekteydi. Bu nedenle Mustafa Kemal yüz yıllar boyu koyu bir cehaletin elinde
kalan Türk Milletinin kurtuluşunu cumhuriyet rejiminde görmekte, yakın
arkadaşlarına anlatmaktadır.
29
Ekim 1923 de ilanının hemen arkasından yapılan devrim niteliğindeki
yeniliklerle cumhuriyet gerçekten Türk Milletini içinde bulunduğu cehalet
karanlığından kurtarmıştır. İlk önce merkezi yerlerde açılan okullar, ardından
kademeli olarak köylere ve hatta mezralara kadar girmiş, halkımızın
aydınlanmasında çok önemli görevler üstlenmiştir. Haklı olarak şu soruyu
sorabilirsiniz, Osmanlı devletinde eğitim veren kurum yok muydu da halk bu
kadar cahildi? Elbette Osmanlı devletinde eğitim kurumları vardı. Elbette
Osmanlı devletinde özellikle Sultan 2.Abdülhamit gibi padişahlar merkezi
yerlerde eğitim ve öğretim verilmesi için çaba gösteriyordu. Hatta şunu açık ve
net ifade etmeliyim ki Sultan 2.Abdülhamit tam bir eğitim sevdalısıydı. O
halde? 1897 yılı Osmanlı Maarif Vekaletinin rakamları belki biraz bilgi
edinmemize yardımcı olur. Toplam okul sayısı: 29.081, Sıbyan mektebi-28.614,
Orta Okul-412, Lise-55 bu rakamlar Osmanlı Maarif Vekaleti kayıtlarından alınmıştır.
Peki öğrenci sayıları? Buyurun: Sıbyan mektebi-854.921 öğrenci, Orta
mektepler-31.469 öğrenci, Lise-5419 öğrenci. Osmanlı 1 inci cihan harbine
girmeden önce 4.900.000 km² ve 29 milyon nüfusa sahiptir. Aynı Osmanlıda
yabancı okul sayıları da gerçekten çok ilginçtir
Abdülhamid devri Maarif Nazırlarından Ahmet Zühdü Paşa, 4 Ocak 1891 ile 12
Nisan 1902 tarihleri arasında görev yapmıştır. Ahmet Zühdü Paşanın 1894’te
sunduğu rapor, değişik nitelikteki yabancı ve azınlık okullarının Osmanlı
topraklarının dört bir tarafına nasıl dağıldığını, okulların politikalarını,
öğrenci adetlerini, kuruluşlarını en yetkili ağızdan anlatmaktadır. Rapor,
Osmanlı tarihi boyunca yabancı ve azınlık okulları hakkında hazırlanmış en
kapsamlı rapordur. Raporda, ülkedeki ruhsatlı ve ruhsatsız yabancı ve azınlık
okullarının sayısı, hangi şekilde tesis edildikleri, Maarif Nizamnamesine göre
bu okullara Osmanlı Hükûmetinin ne dereceye kadar teftiş edebileceği, bu
okulların zararlarını önlemek için ne gibi tedbirler alınması gerektiği,
okulların imtiyazlarının neler olduğu anlatılmaktadır. Rapora göre, ülkede 413
yabancılara, 4547 Gayri-Müslimlere ait okul vardır ve bunların ancak 498
tanesinin ruhsatlı, 4049 tanesinin ise ruhsatsızdır. Herhangi bir ev ya da
binada yabancılar ve Gayri Müslimler okul faaliyetinde bulunabildikleri için
okulların kesin sayısını tespit etmek mümkün değildir. Önlem olarak Osmanlı
tarafından yatılı okulların açılması gerektiği ve yabancıların etkisine en çok
maruz kalan İzmir, Selanik, Suriye, Beyrut, Halep ve benzeri vilâyetlerde,
yabancı okulların ve kitaplarının denetlenmesi için tek bir maarif müdürlerinin
yeterli olmayacağından onlara yardımcı olarak yabancı lisan bilen, becerikli,
Müslüman seyyar maarif müfettişlerin görevlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Evet, Osmanlı devletinde okullar vardı. Osmanlı
Devletinde hukuk vardı. Hatta Osmanlı devletinde adil hakimler, adil nazırlar
vardı, vardı ama Türk unsurlar için değildi! İşte Cumhuriyet yüzyıllar boyu
koyu bir cehalete mahkum edilen Türk Milletinin zincirlerini kırdığı yönetim
olmuştur. Türk kadınını hak ettiği yere getiren de Cumhuriyettir. İstanbul’un
Beyoğlu semtindeki beyzade ile Burdur vilayeti Çavdır kazası Ambarcık köyündeki
çobanı eşit şartlarda okumalarının adıdır Cumhuriyet! Ankara Polatlı’daki Ayşe
ile Van’ın Bahçesaray Papatya mezrasındaki Esme’nin varlık teminatıdır.
Fabrikadır bacalarında özgür dumanların Ağrı dağına ulaştığı. Halıdır
tezgahlarda alın terinin destanlaştığı. Konya ovasında başaktır, Burdur
yaylasında şeker pancarı, Çukurova’da pamuk, Aydın’da incir, türküdür Kozan
yaylasında, baraktır Gaziantep’te. Kapütilasyonlarla, kanunsuzluklarla, Fırka-i
İslahiye ordusu ile sindirilen, kendi ülkesinde esir hayatı yaşayan Türk
Milletinin dünyaya haykırdığı bağımsızlık ateşidir Cumhuriyet. 11 sene cepheden
cepheye koşarken bir harf bile öğrenemeyen Gazi Ömer Çavuşun torunlarının okuyup
öğretmen, doktor, mühendis, doçent, veteriner, asker oluşunun adıdır
cumhuriyet!
Türkiye Cumhuriyetinin 91 inci yaş
günü kutlu olsun aziz milletim. Dün zorluklarla kazandığımız bağımsızlığımızın
teminatı ve nişanesi olan Türkiye Cumhuriyeti nice 91 inci yıllara varırken,
kurucu önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve dava arkadaşlarını, aziz
şehitlerimizi, gazilerimizi, cephe önünde ve cephe ardında son nefesine kadar
mücadele eden kadını, erkeği ile tam bağımsız Türkiye için ömrünü verenlerin
aziz hatırası önünde saygı ile eğiliyorum.
Ne mutlu TÜRKÜM diyene!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder